24 Nisan 2007 Salı

İstiklal Marsi

İSTİKLAL MARŞI
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak!O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl;Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celâl?Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;Hakkıdır Hakk'a tapan, milletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım.Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;Benim imân dolu göğsüm gibi serhaddim var.Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmanı boğar,"Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı:Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden ilâhî şudur ancak emeli:Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!Bu ezanlar - ki sehâdetleri dînin temeli -Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder - varsa - taşım;Her cerîhamdan, İlâhi, boşanır kanlı yaşım;Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na'şım!O zaman yükselerek Arş'a değer, belki, başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!Olsun artık dökülen kanlarım hepsi helâl.Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl.


Mehmet Âkif ERSOY

İstiklal Marsi

İSTİKLAL MARŞI
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak!O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl;Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celâl?Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;Hakkıdır Hakk'a tapan, milletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım.Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;Benim imân dolu göğsüm gibi serhaddim var.Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmanı boğar,"Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı:Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden ilâhî şudur ancak emeli:Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!Bu ezanlar - ki sehâdetleri dînin temeli -Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder - varsa - taşım;Her cerîhamdan, İlâhi, boşanır kanlı yaşım;Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na'şım!O zaman yükselerek Arş'a değer, belki, başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!Olsun artık dökülen kanlarım hepsi helâl.Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl.


Mehmet Âkif ERSOY

HAC VE UMRE ORGANİZASYONU

-----------ALT SAYFA YOK----------
Türk Federasyon Hac ve Umre Organizesi, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hac ve umre ibadetlerini yerine getirmeye yardımcı olmak amacıyla, 1992 yılında kurulmuştur. İlk kurulduğu yıllarda 100 civarında küçük bir sayıyla başladığı hizmetlerine aralıksız olarak devam etmenin gururunu yaşamaktadır.Hac farizasını bizimle yapanlar, kutsal topraklardan döndüklerinde büyük bir içtenlikle memnuniyetlerini ifade etmekte, ve yeni sezonda buralara yolculuk yapacak başka insanları da teşvik etmektedirler.Hac Organizesi, hac mevsiminde kayıt işlemleri için bölge başkanlarından, teşkilatlardan ve basına vermiş olduğu ilanlar yoluyla da direk kayıt yöntemlerini kullanmaktadır. Almanya'da 13 ayrı yerde, Hac ve Umre İşlerinden sorumlu genel başkan yardımcısına bağlı olarak bu işle iştigal eden hac sorumluları mevcuttur. Bu sorumlular vasıtasıyla, hacca gidecek üyelerimizle en kısa yoldan ulaşma imkanı bulmaktayız.İlk göreve başladığı günden bu güne kadar aralıksız olarak hizmetlerine devam eden Türk Federasyon Hac Organizasyonu, vatandaşlarımızın güvenine layık olmak için elinden gelen her türlü çabayı eksiksiz olarak yerine getirme gayreti içindedir.

Akp

AKP adaylık şovunda,doğuda şehit...
Hatay'ın Hassa ilçesinde terör örgütü PKK üyeleriyle girdiği çatışmada yaralanan jandarma er Salih Boramanlı, kaldırıldığı hastanede şehit oldu. Şırnak’ın Gabar Dağında güvenlik güçleriyle PKK’lı teröristler arasında çıkan çatışmada da 1 asteğmen şehit oldu. Şehit Boramanlı'nın cenazesinin Ordu'nun Ünye ilçesi Çatallı köyünde toprağa verileceği bildirildi. GABARDA 1 ŞEHİT Şırnak’ın Gabar Dağında güvenlik güçlerinin PKK’lılara yönelik sürdürdüğü operasyonlarda bugün bir grup teröristle sıcak temas sağlandı. Güvenlik güçlerinin teslim ol çağrılarına ateşle karşılık verilmesi üzerine çıkan çatışmada kimliği henüz açıklanmayan 1 asteğmen şehit oldu. Yapılan açıklamada şehit olan astteğmeninin isminin Metehan Atmaca olduğu bildirildiBölgede çatışmanın devam ettiği bildirilirken, operasyon bölgesine hava destekli birliklerin sevk edildiği kaydedildi.

Uzay

Uzay kapsülü bozkıra indi
Dünya'nın beşinci ''uzay turisti'' olan Amerikalı Charles Simonyi, Yer yörüngesinde yapımı sürien Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki (UUİ) 11 günlük heyecanlı yolculuğununu tamamlayarak, Amerikalı astoronot Michael Lopez-Alegria ve Rus kozmonotu Mihail Tyurin'le birlikte bozkıra başarılı iniş yaptı. Soyuz kapsülü, Kazak bozkırına, son 50 yılın başarılı paraşütle yumuşak inişini yaptı. Rusya'nın başkenti Moskova'nın dışındaki Rus uzay araştırmaları merkezi ''Yıldız Kenti'' Korolyov'un yetkilisinin bildirdiğine göre, 11 gün önce Kazak bozkırındaki tarihi SSCB uzay üssü Baykonur'dan UUİ'ye giden ve Simonyi'nin 30 milyon dolar bağışladığı gönüllü uzay turistliğinin yanı sıra UUİ'de mürettebat değiştiren kapsülün, istasyondan ayrılarak atmosfere girmesi ve Kazak bozkırına inmesinin 3 saat sürdüğünü açıkladı.

Teknoloji

Teknolojide son nokta; Walkbook
Yeni piyasaya çıkan Walkbook, İpod ve Walkman'in tahtını sarsacak gibi... Bunun nedeni teknoloji harikası bu cihazın çok fonksiyonlu olması. Walkbook, işadamından öğrenciye, avukattan doktora kadar tüm kesimin yaşamını kolaylaştıracak bir müzik/kitap cihazı... Bir kitap büyüklüğündeki cihaz, aslında koca bir kütüphane... Şöyle tanımlanıyor; Beyazıt kütüphanesini artık kolunuzun altında taşıyabileceksiniz... Peki bu nasıl mümkün olacak? Cihazın hafıza kartı ortalama kalınlıkta bir kitaptan binden fazla alacak kapasitede. Yani bir kartta bin küsür kitap ekranınızda olacak. Kitapları da internetten indirebileceksiniz. Hafıza kartları normal cep telefonlarınınki gibi... İsterseniz yedek kartlar da taşıyabilirsiniz. Baş parmağın yarısı büyüklüğündeki bu kartlardan 10 tane bulundursanız, 10 bin kitap demek... Koltuk altı akıllı kitap Bu teknoloji harikası kitap iş adamları ve avukatlar gibi çok sayıda belge okumak isteyenler için de ideal. Walkbook'ta word, excel, muhasebe programı, php gibi tüm yazılımları okuyabiliyor. Yani uçakta ya da otobüste bir muhasebe kayıtlarını inceleyebilir veya okumanız gereken ders notlarına çalışabilirsiniz. BİLGİSAYARDAN FARKI EKRANI Walkbook'un en cazip yönü ekranı. Özel tasarlanan bu ekran gözleri yormuyor. Bilgisayardan farklı olarak ışığa duyarlı. Plajda dahi rahatlıkla uzanıp kitabınızı okuyabilirsiniz. Ne kadar fazla ışık olursa o kadar okunma kolaylığı fazla oluyor. Bilgisayar ekranından farklı tasarlandığı için göz yorgunluğu gibi kronik sorunlara da yolaçmıyor. Saatlerce bir kitap sayfasının rahatlığı ile okuma keyfi sunuyor. Şarj derdi hiç yok gibiWalkbook'un bir diğer önemli özelliği de enerji harcamadaki cimriliği... Tanıtımında; "Şarj cihazınızı aman kaybetmeyin!" uyarısı yapılıyor. Bunun nedeni cihazın bir kez şarj edildiğinde günlerce enerjiye ihtiyaç duymaması. Hal böyle olunca şarj cihazını nereye koymuştum diye arayabilirsiniz. Şarjı piyasada kullanılan Nokia telefonlarının pilleri gibi. Dolayısıyla çok zor da kaldığınızda telefonunuzun pilini de takıp kullanabiliyorsunuz. KORSANI BİTİRECEK TEKNOLOJİ Walkbook kitapçılar tarafından korsan yayıncılığı bitirecek cihaz olarak görülüyor. Çünkü artık kitaplar elektronik ortamdan bilgisayar aracılığı ile bu cihaza indirilecek. Kitapların fiyatları da baskı maliyeti olmadığı için normal satış rakamlarının yarısı oranında düşecek. Dünyada büyük ilgi gören Walkbook cihazı Türkiye'de piyasaya sürüldü. 295 dolardan satılan cihazla ilgili www.walkbook.net sitesinden daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Teknoloji

Teknolojide son nokta; Walkbook
Yeni piyasaya çıkan Walkbook, İpod ve Walkman'in tahtını sarsacak gibi... Bunun nedeni teknoloji harikası bu cihazın çok fonksiyonlu olması. Walkbook, işadamından öğrenciye, avukattan doktora kadar tüm kesimin yaşamını kolaylaştıracak bir müzik/kitap cihazı... Bir kitap büyüklüğündeki cihaz, aslında koca bir kütüphane... Şöyle tanımlanıyor; Beyazıt kütüphanesini artık kolunuzun altında taşıyabileceksiniz... Peki bu nasıl mümkün olacak? Cihazın hafıza kartı ortalama kalınlıkta bir kitaptan binden fazla alacak kapasitede. Yani bir kartta bin küsür kitap ekranınızda olacak. Kitapları da internetten indirebileceksiniz. Hafıza kartları normal cep telefonlarınınki gibi... İsterseniz yedek kartlar da taşıyabilirsiniz. Baş parmağın yarısı büyüklüğündeki bu kartlardan 10 tane bulundursanız, 10 bin kitap demek... Koltuk altı akıllı kitap Bu teknoloji harikası kitap iş adamları ve avukatlar gibi çok sayıda belge okumak isteyenler için de ideal. Walkbook'ta word, excel, muhasebe programı, php gibi tüm yazılımları okuyabiliyor. Yani uçakta ya da otobüste bir muhasebe kayıtlarını inceleyebilir veya okumanız gereken ders notlarına çalışabilirsiniz. BİLGİSAYARDAN FARKI EKRANI Walkbook'un en cazip yönü ekranı. Özel tasarlanan bu ekran gözleri yormuyor. Bilgisayardan farklı olarak ışığa duyarlı. Plajda dahi rahatlıkla uzanıp kitabınızı okuyabilirsiniz. Ne kadar fazla ışık olursa o kadar okunma kolaylığı fazla oluyor. Bilgisayar ekranından farklı tasarlandığı için göz yorgunluğu gibi kronik sorunlara da yolaçmıyor. Saatlerce bir kitap sayfasının rahatlığı ile okuma keyfi sunuyor. Şarj derdi hiç yok gibiWalkbook'un bir diğer önemli özelliği de enerji harcamadaki cimriliği... Tanıtımında; "Şarj cihazınızı aman kaybetmeyin!" uyarısı yapılıyor. Bunun nedeni cihazın bir kez şarj edildiğinde günlerce enerjiye ihtiyaç duymaması. Hal böyle olunca şarj cihazını nereye koymuştum diye arayabilirsiniz. Şarjı piyasada kullanılan Nokia telefonlarının pilleri gibi. Dolayısıyla çok zor da kaldığınızda telefonunuzun pilini de takıp kullanabiliyorsunuz. KORSANI BİTİRECEK TEKNOLOJİ Walkbook kitapçılar tarafından korsan yayıncılığı bitirecek cihaz olarak görülüyor. Çünkü artık kitaplar elektronik ortamdan bilgisayar aracılığı ile bu cihaza indirilecek. Kitapların fiyatları da baskı maliyeti olmadığı için normal satış rakamlarının yarısı oranında düşecek. Dünyada büyük ilgi gören Walkbook cihazı Türkiye'de piyasaya sürüldü. 295 dolardan satılan cihazla ilgili www.walkbook.net sitesinden daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Devlet Bahçeli

Bahçeli: Türkiye buna layık değil
MHP Lideri Bahçeli, "Cumhurbaşkanı seçimi daha Anayasal süreç başlamadan şaibeli hale gelmiş, siyasi ve hukuki meşruiyet tartışmalarıyla gölgelenmiştir." dedi. --------------------------------------------------------------------------------MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanı seçimi süreci hakkında yaptığı yazılı basın açıklamasında şu sözlere yer verdi: Son dönemde Cumhurbaşkanlığı konusuna kitlenen Türkiye, görülmemiş bir ilkesizliğin ve ciddiyetsizliğin hüküm sürdüğü bir seçim sürecine şahit olmuştur. Başbakan Erdoğan bu süreci bir orta oyununa dönüştürmüştür. Her işi ayağa düşüren ve çirkinleştiren bu çarpık ve çapsız siyaset anlayışından, en sonunda yüce Cumhurbaşkanlığı makamı da nasibini almıştır. Bu süreçte yaşanacak zorlamaların Türkiye'ye büyük zararlar vereceğine inanan Milliyetçi Hareket Partisi, bu sorunun Türkiye'yi hırpalamadan suhuletle aşılabilmesi için aylar öncesinden başlayarak somut önerilerde ve samimi ikazlarda bulunmuştur. Ancak, Anayasal sistemimizin temel denge unsuru olarak hayati bir fonksiyon icra eden Cumhurbaşkanlığı konusunun sağduyu ve ortak aklın rehberliğinde sorunsuz şekilde aşılması fırsat ve imkânları maalesef heba edilmiştir. Siyasi hesaplarının ve ihtiraslarının esiri olan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin her zamandan fazla ihtiyacı olan milli mutabakat ve demokratik uzlaşma yerine çatışma ve zorlama yolunu seçmiştir. Cumhurbaşkanı seçimi daha Anayasal süreç başlamadan şaibeli hale gelmiş, siyasi ve hukuki meşruiyet tartışmalarıyla gölgelenmiştir. Cumhurbaşkanlığının devletle hesaplaşma için zaptedilmesi gereken son kale olarak görülmesi sonucu, bu seçimler ilk defa ideolojik bir içerik ve nitelik kazanmıştır. Başbakan'ın bu süreçte sergilediği tavır tek kelimeyle bir ilkesizlik ve sorumsuzluk örneği olmuştur. Asgari devlet ve siyaset sorumluluğuna taşımayan Başbakan, adam gibi ortaya çıkıp adayım veya değilim demek cesaretini gösterememiş ve son ana kadar bekleyerek, bu önemli konuda bir işporta sürecini yönetmiştir. Ucuz bir kapkaç siyaseti zihniyetinin temsilcisi olan Başbakan, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde de bu kapkaç anlayışını rehber edinmiştir. Başbakan'ın tek seçici olarak ve parti içi hizipler arasında yürütülen pazarlık sonucunda belirlediği Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün ismi son anda açıklanarak, AKP Meclis grubundan da kaçırılmıştır. Atama usulüyle belirlenen isimin seçimi sürecinde AKP Meclis çoğunluğu şimdi sadece bir formaliteyi otomatik olarak yerine getirecektir. Önümüzdeki dönemde Türkiye'yi bekleyen de gölge ve güdümlü Cumhurbaşkanlığı tecrübesi olacaktır. Devletin birliğini temsil eden Onbirinci Cumhurbaşkanı'nın bu şekilde seçilecek olması, 87. kuruluş yıldönümünü idrak eden Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk demokrasisi için bir utanç vesilesi teşkil edecektir. Türkiye buna layık değildir. Bu konuda söylenecek her şey söylenmiş, artık söz bitmiştir. Bundan sonra yaşanacaklar hep birlikte görülecektir. Bugün gelinen noktada Türkiye'nin en önemli ve öncelikli konusu, Parlamento seçimlerine selametle ulaşılması ve sandığın Aziz milletimizin önüne kazasız belasız getirilmesidir. Türkiye'nin kurtuluşu ve ayağa kalkma süreci, AKP zihniyetinden kurtulmakla başlayacaktır. AKP kamburundan kurtuluş da demokrasinin kuralları içinde olacaktır. Seçimler sonrası Türkiye'de siyasi tablo temelden değişecek ve yeni bir dönem başlayacaktır.

EN BÜYÜK TÜRK MİLLİYETÇİSİ ATATÜRK

"Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanında insani duygunun şerefli yerini daima muhafaza etmekle iftihar eder." -Mustafa Kemal Atatürk- Atatürk ülkemize yepyeni bir çehre kazandırırken çok önemli bir noktayı her zaman göz önünde bulundurmuştur. O da Türk'ün kendi öz benliğini kaybetmeden, kendi kimliğini, kültürünü unutmadan yeniliklere adapte olabilmesi, onları kendi milli kültürü içinde sindirebilmesidir. Aksi bir durumun milletimizi içten içe çürüteceğini bilen Atatürk, Türk Milleti'ni millet yapan unsurları; yani tarihini, dilini, dinini yani kısaca öz kültürünü her zaman yaşatacak köklü tedbirler almış ve şöyle demiştir:"Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve milletlerarası ilişkilerde bütün çağdaş milletlerle aynı çizgide ve onlarla uyum içinde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır."Atatürk'ün bu sözleri onun milliyetçilik anlayışının açık bir ifadesidir. Bu milliyetçilik bugünkü vatanımızın sınırlarıyla çizilen, yeni topraklara sahip olma hevesinden arınmış, fakat bağımsız ve özgür yaşamaya kesin azimli, dünya milletlerini bir aile sayan, her milletin haklarına saygılı, kendi haklarını ve haysiyetini korumakta kararlı, diğer bir deyişle "insani bir Türk milliyetçiliği"dir. Atatürk'ün insani Türk milliyetçiliğini açık bir şekilde ifade ettiği sözleri şöyledir:"Türk Milleti milli duyguyu, insani duyguyla yanyana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli duygunun yanına insani duygunun şerefli yerini daima muhafaza etmekle iftihar eder. Çünkü Türk Milleti bilir ki bugün uygarlığın yüce yolunda bağımsız ve fakat kendileriyle paralel olarak yürüdüğü bütün uygar milletlerle karşılıklı insani ve medeni ilişkide bulunmak elbette gelişmemizin devamı için gereklidir ve yine malumdur ki; Türk Milleti, her uygar millet gibi mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla uygar dünyaya hizmet etmiş insanların, milletlerin değerini takdir ve hatıralarını saygı ile muhafaza eder. Türk Milleti, insaniyet aleminin samimi bir ailesidir." (Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları, Afet İnan, s. 21)Atatürk milliyetçiliğinin insani yönü yanında bir de Türkiye'nin bağımsızlık ve özgürlüğünü en aziz görev haline getiren üstün bir yönü vardır. Bu milliyetçilikte Türk Milleti'nin bağımsızlığı uğruna göze alınamayacak bir fedakarlık yoktur. Çünkü, milliyet duygusu bir toplumda bireylerin kendilerini bütüne bağlı ve onun bir unsuru olarak görmeleri ve o milletin bekası için varlıklarını ortaya koymaya hazır olmalarıdır.Ulu Önder hiçbir zaman ırkçılık temeline dayanan bir milliyetçiliği savunmamış, daima hars milliyetçiliğinin yani kültür milliyetçiliğinin taraftarı olmuştur. Ortak tarih ve kültüre sahip olan insanımızı milli bir şuur altında birleştirmeye çalışmıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin de ancak bu şekilde güçlenebileceğini belirterek "Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz; Cumhuriyetimiz'in mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsıyla dolu olursa o camiaya istinat eden Cumhuriyet de kuvvetli olur" demiştir. Atatürk, bu asil ve üstün milliyetçilik anlayışını, "Ne mutlu Türk'üm diyene" ifadesiyle ölümsüzleştirmiştir.Atatürk'ün, milletimizde ortak bir şuur oluşturma gayretleri gösterirken, esas olarak ulaşmak istediği nokta mili birlik ve beraberliğimizi sağlamlaştırmak olmuştur. Çünkü yaşadığı hayat ona, vatana ve millete karşı yöneltilen en büyük tehlikenin, milli birlik ve beraberliğimizi bozarak devletimizi yıkmak isteyenler olduğunu göstermiştir. "Milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür" diyerek milli ülkünün tanımını yapmıştır.Bu nedenledir ki Atatürk, tarih ilminin eğitim ve öğretim programlarında geniş olarak yer almasından yana olmuştur. Gençlere ve Türk Milleti'ne bilimsel bir şekilde öğretilecek olan milliyet kavramı ile, toplum yaşantısının daha bilinçli olacağına inanmıştır. Bu nedenle insanların milletleri için çalışmaları ve gelecek günlerin güvenliğini sağlamak temel görüşü üzerinde haklı olarak durmaktadır:"Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş Savaşı'nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime maletmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur." (Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Afet İnan, s. 309)Atatürk, Türk milliyetçiliğinin temeline oturtmaya çalıştığı milli ahlakı da şöyle tanımlamıştır:"Gerçekten de, ahlakiyet özel fertlerden ayrı ve bunların üstünde, ancak toplumsal, milli olabilir. Milletin toplumsal düzen ve sükunu, hal ve gelecekte refahı, mutluluğu, selameti ve dokunulmazlığı, uygarlıkta ilerlemesi, yükselmesi için insanlardan her konuda bilgi, gayret nefsin feragatini gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden milli ahlaktır. Mükemmel bir millete milli ahlakın gerekleri o millet fertleri tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdani, duygusal bir nedenle yapılır. En büyük milli duygu, milli heyecan işte budur.Millet analarının, millet babalarının millet öğretmenlerinin ve millet büyüklerinin evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri milli terbiyenin amacı, işte bu yüksek milli duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır.Ahlakın milli, toplumsal olduğunu söylemek ve maşeri vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlakın kutsal sıfatını da tanımaktır." (Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. K. Atatürk'ün El Yazıları, 1969, s.20-21)Atatürk'ün milliyetçiliğinde bir topluma bağlı olma ve onun bağımsızlığı ve özgürlüğü için ölüme kadar her fedakarlığa hazır olma duygusu gibi erdemlerin yanında vatan toprağı gibi objektif unsurlar da ağır basmaktadır. Bunun açık kanıtı, Türk toprakları için canı pahasına başlattığı, sürdürdüğü ve büyük bir zaferle sonuçlandırdığı Kurtuluş Savaşı'dır.Bir insanın milli duygu bilinci içinde kendi topraklarına sahip olması kadar güzel bir duygu yoktur. Kendi toprağına sahip olma duygusu milliyetçilik ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Mustafa Kemal de bu duyguya tüm insanlara örnek olacak bir şekilde sahip olmuş ve bunu eylemlerinin yanında şu sözleriyle de ifade etmiştir:"Milletler işgal ettikleri arazinin gerçek sahibi olmakla beraber, beşeriyetin vekilleri olarak da o arazide bulunurlar. O arazinin servet kaynaklarından kendileri istifade ederler ve dolayısıyla bütün beşeriyeti de yararlandırmakla yükümlüdürler. Bu yasaya göre bundan aciz olan milletler bağımsız olarak yaşamak hakkına layık değildirler."(Karal, Atatürk'ten Düşünceler, 1956, s. 45)Avrupalıların "Hasta Adam" diye nitelediği bir milleti ayağa kaldıran büyük kurtarıcı Atatürk, içindeki çoşkun vatan sevgisi ile her zaman Türk Milleti'nin bağımsızlığını hedefleyerek ülkeyi önce askeri sonra da sosyal ve ekonomik alanlarda zaferden zafere taşımıştır.

ATATÜRK ve BOZKURT

2 Ağustos 1926 gecesi Türkiye'nin ''Bozkurt'' adlı yolcu gemisi, Fransız ''Lotus'' gemisi ile Ege Denizi'nde çarpışır. Bozkurt gemisi batar ve 8 Türk denizcisi boğularak ölür. Ertesi gün, İstanbul'a gelen Lotus gemisinin kaptanı tutuklanır ve Türk mahkemelerince 80 gün hapis cezasına çarptırılır. Lotus gemisinin kaptanının karşı çıkışları sonucu dava, Lahey Sürekli Adalet Divanı'na intikal eder. Lahey Sürekli Adalet Divanı, 7 Eylül 1927'de, Türkiye'nin hukuka aykırı davranmadığına karar verir. Bu kararla birlikte ''Geminin adı ve Türk milletinin milli simgesi, Türk özgürlük ve bağımsızlığının timsali olmasından ötürü'', Türk heyetine, Atatürk'e verilmek üzere tunçtan bir Bozkurt heykeli armağan edilir. Bu davadan dolayı, dönemin adalet bakanı Mahmut Esat'a, Atatürk tarafından Bozkurt soyadı verilmiştir. HEYKEL GÖZDEN UZAKLAŞTIRILIYOR Adı geçen Bozkurt heykeli 1968 yılına değin Anıtkabir'de sergilenmiş, 1968'de Samsun'da Gazi Müzesi'nin açılmasıyla Atatürk'ün birçok özel eşyası ile birlikte Samsun'a yollanmıştır. Bu Bozkurt heykeli 1978 yılına dek Samsun Müzesi'nde sergilenmiş, fakat CHP iktidarının baskıları sonucu (bu baskıda devrin imar ve iskan bakanı Ali Topuz hayli etkin olmuştur) müzenin deposuna atılmıştır. O günden sonra da heykeli bir daha gören olmamıştır.VE HEYKEL YENİDEN KEŞFEDİLİYOR Konu hakkında araştırmalar yapan Türkiye Gazetesi muhabiri Kemal Çapraz, heykelin izini sürer ve Samsun'daki Gazi Müzesi'nde bulunduğunu öğrenir. Müze müdürü Mustafa Akkaya'dan bilgi almak ister. Müdür böyle bir heykelin bulunmadığını söyler. Kemal Çapraz, bozkurt heykelinin müzenin deposunda olduğunda ısrar eder ve nihayet heykel depoda bulunup gün ışığına çıkarılır. Fakat müdür bey, akmazsa damlar misali yine zorluk çıkarmak ister ve heykelin fotoğraflarının çekilmesine izin vermez. Lakin acar gazeteci Kemal Çapraz bakanlıktan aldığı yazılı izinle heykelin fotoğraflarını çeker.HEYKELİN BOYUTLARI Lahey Sürekli Adalet Divanı'nca Atatürk'e armağan edilen bozkurt heykeli kaidesiyle birlikte 29 sm yüksekliğinde, 34 sm uzunluğunda olup, kaidesi 30-12'dir

ATATÜRK ve BOZKURT

2 Ağustos 1926 gecesi Türkiye'nin ''Bozkurt'' adlı yolcu gemisi, Fransız ''Lotus'' gemisi ile Ege Denizi'nde çarpışır. Bozkurt gemisi batar ve 8 Türk denizcisi boğularak ölür. Ertesi gün, İstanbul'a gelen Lotus gemisinin kaptanı tutuklanır ve Türk mahkemelerince 80 gün hapis cezasına çarptırılır. Lotus gemisinin kaptanının karşı çıkışları sonucu dava, Lahey Sürekli Adalet Divanı'na intikal eder. Lahey Sürekli Adalet Divanı, 7 Eylül 1927'de, Türkiye'nin hukuka aykırı davranmadığına karar verir. Bu kararla birlikte ''Geminin adı ve Türk milletinin milli simgesi, Türk özgürlük ve bağımsızlığının timsali olmasından ötürü'', Türk heyetine, Atatürk'e verilmek üzere tunçtan bir Bozkurt heykeli armağan edilir. Bu davadan dolayı, dönemin adalet bakanı Mahmut Esat'a, Atatürk tarafından Bozkurt soyadı verilmiştir. HEYKEL GÖZDEN UZAKLAŞTIRILIYOR Adı geçen Bozkurt heykeli 1968 yılına değin Anıtkabir'de sergilenmiş, 1968'de Samsun'da Gazi Müzesi'nin açılmasıyla Atatürk'ün birçok özel eşyası ile birlikte Samsun'a yollanmıştır. Bu Bozkurt heykeli 1978 yılına dek Samsun Müzesi'nde sergilenmiş, fakat CHP iktidarının baskıları sonucu (bu baskıda devrin imar ve iskan bakanı Ali Topuz hayli etkin olmuştur) müzenin deposuna atılmıştır. O günden sonra da heykeli bir daha gören olmamıştır.VE HEYKEL YENİDEN KEŞFEDİLİYOR Konu hakkında araştırmalar yapan Türkiye Gazetesi muhabiri Kemal Çapraz, heykelin izini sürer ve Samsun'daki Gazi Müzesi'nde bulunduğunu öğrenir. Müze müdürü Mustafa Akkaya'dan bilgi almak ister. Müdür böyle bir heykelin bulunmadığını söyler. Kemal Çapraz, bozkurt heykelinin müzenin deposunda olduğunda ısrar eder ve nihayet heykel depoda bulunup gün ışığına çıkarılır. Fakat müdür bey, akmazsa damlar misali yine zorluk çıkarmak ister ve heykelin fotoğraflarının çekilmesine izin vermez. Lakin acar gazeteci Kemal Çapraz bakanlıktan aldığı yazılı izinle heykelin fotoğraflarını çeker.HEYKELİN BOYUTLARI Lahey Sürekli Adalet Divanı'nca Atatürk'e armağan edilen bozkurt heykeli kaidesiyle birlikte 29 sm yüksekliğinde, 34 sm uzunluğunda olup, kaidesi 30-12'dir

BURSA NUTKU

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek”.Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”.İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

ONUNCU YIL NUTKU

Türk Milleti!Kurtuluş Şavaşı'na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun!Şu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.Yurttaşlarım!Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımzı asla kâfi göremeyiz; çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.Yurdumuzu, dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi, en geniş, refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmis asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur.Çünkü,Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir. Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin, yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebaruz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini ve millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür. Türk milletine çok yakışan bu ülkü, onu, bütün beşeriyette, hakikî huzurun temini yolunda, kendine düşen medenî vazifeyi yapmakta muvaffak kılacaktır.Büyük Türk milleti!On beş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiç birinde milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, millî ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medenî âlem az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.Türk milleti!Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.Ne mutlu Türküm diyene!

ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet'ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetln imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dagıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

ARDINDAN SÖYLENENLER - YAZILANLAR

AMERİKAAtatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye' nin doğması, yeni Türkiye' nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk' ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye' de giriştiği derin ve geniş inkilaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.John F. KENNEDY (A.B.D. Başkanı, 10 Kasım 1963)Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.Franklin D. ROOSEVELT (A.B.D. Başkanı, 10 Kasim 1963)Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye' nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir.General Mc ARTHURSovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa' nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana Avrupa' nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.Franklin D. ROOSEVELT A.B.D. Başkanı, 1928Dünya sahnesinden tarihin en dikkatli, çekici adamlarından biri geçti.Chicago TribuneSavaş sonrası döneminin en yetenekli liderlerinden biri.New York Timesİnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir.Gladys Baker(Gazeteci)ALMANYAO kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı.Prof. Walter L. WRIHT Jr.Atatürk Türkiye' yi tek düşman kalmaksızın bırakmıştır. Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.Alman Volkischer Beobachter GazetesiAlmanya, ATATÜRK' ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.Berlin, Alman AjansıIstırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk' ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.Profesör Herbert MELZIG(Tarihçi)Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye' ye bakılarak bu günden ölçülebilir. Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır.Illustrierte DergisiO, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği muhabbetle, bir dahinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.Herbert MELZIGFRANSAİnsanlığın bütün belirtileri Onda kendini hemen gösteriyor.Noelle GazetesiEski Osmanlı İmparatorluğu bir hayal gibi ortadan silinirken, milli bir Türk Devleti'nin kuruluşu, bu çağın en şaşırtıcı başarılarından birisidir. Mustafa Kemal, yüce bir eser ortaya koymuştur. Atatürk' ün parlak başarısı bütün sömürgeler için bir örnek olmuştur.Maurice BAUMANT(Profesör)Çok büyük bir adamdı...bir siyasi dahiydi.Excelsior GazetesiDünyanın, çağdaş, en büyük kişilerinden biri.Le Jour-Echo de ParisAtatürk' ün yurt kurtarıcı olduğunu, milletlerin en vefalısı olan Türkler asla unutmayacaklardır.Noell Roger GazetesiKarşımdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu büyük meçhulde maharet ve karakter o kadar iyi işlenmişti ki, sözlerinde hiçbir şüphe aranamazdı.Claude Farrer (Yazar)Bu günün Türkleri, yüzyıllar önce Avrupa' yı titreten canlı millet durumuna erişmiştir. Ve bu aksam O büyük ulunun başında bekleyen Türkiye, güçlü ve dipdiri Türkiye' dir.Pierre Dominique(Gazeteci)Asırları asan adam !..Fransa, Paris BasınıAkıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği eseri halkların tarihinde izlerini bırakacaktır.Albert LEBRUN Fransız CumhurbaşkanıMevcut rütbelerin hepsini kaldırdığı bir memlekette, bu adam, bütün rütbeleri, kazanmıştır. O memlekete, bulabilecek en şerefli isim Ona verilmiştir.Mercel Sauvage(Gazeteci)Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak sunulabilir. Atatürk yüz yıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı.Gerrad Tongas(Yazar)Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O' nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felaketinin içine sürüklemişlerdir.SANERWIN GazetesiAtatürk, bir milleti, birkaç yılda asrileştirmek mucizesini göstermiştir.Paris-Le TempsYeni Türk Devleti ile Ankara Antlaşması' nın imzalanması nedeniyle; "Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı" diyenlere Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap: Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O' nun tüm askerleri burada olsalardı teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum. (1921)Fransız Başbakanı BRIANDSırasıyla ihtilalci ve asi, sonradan muzaffer bir kumandan olan "Türklerin babası" Yeni Türkiye' yi yarattı, sultanları kovdu, kadınlara hürriyet verdi fesi kaldırdı, ülkesinde radikal bir inkilap yaptı.Paris-Soir' denDenilebilir ki onsuz, İslam alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.Berthe Georges-GaulisO, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, Ona çok uzaklardan bakmak gerekir.Claude FARRER / Fransız EdibiTürkiye tarihi, bugün her zamandan çok Batı ve Avrupa tarihinden ayrılmaz bir haldedir. Ve Atatürk' ün bu yöndeki gayretleri sonuçsuz kalmamıştır. Memleketlerimiz arasındaki yüzyılları aşan dostluk, bu gelişmenin temel öğelerinden biridir.Charles De GAULLEKemal Atatürk' ün karakterinin bir cephesini göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini anlatıyordu. Birdenbire durdu: Görüyorsunuz ya, dedi: birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum. Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle bir Şef' in, yurdu için mucizeler yaratmış olmasına şaşılabilir mi?George BENNES Vu Gazetesi-1938Devrin yüksek şahsiyetleri kitaplarda, konferanslarda Türkiye' nin asla değişmeyeceğini ve değişmeden öleceğini ilan etmişlerdi. Halbuki ölmeden değişti. Hem de kökünden ve baştan aşağı değişti. İnançlar, gelenekler, yöntemler yıkıldı. Son döküntülerini de yabancı zırhlıları ve kapitülasyonlar gibi memleketten sürüp attılar. Türkiye, ruhunu değiştirmişti. Tamamen ve tasavvur edilmesi mümkün olduğu kadar.Raymond CARTIER Le Nouvelliste GazetesiİNGİLTERESavaş sonrasının en ileri gelen devlet adamlarından biri. Kendi başına bir klas oluşturuyordu ve hemen her açıdan tekti.The Fortnightly, LondraAvrupa, savaştan sonra belirmiş az sayıdaki yapıcı devlet adamlarından birini kaybetti.SpectatorÇağımızda hiçbir isim Atatürk' ün adı kadar büyük saygı yaratmamıştır.Observerİngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.Sunday TimesO, benzeri olmayan bir devlet adamı idi. Diktatörlerin tahammül edemediği serbest bir nizamla, başaramadığı ve başaramayacağı işler yapmıştır. Tarihte böyle adamlar devirlerine kendi adlarını vermişlerdir.Word PriceO, Türkiye' nin önceki kuşaklarından hiçbirine nasip olmayan özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları, Türkiye' nin Avrupa devleti olmasını sağladı, yakın doğunun tarihini değiştirdi.Times GazetesiSavaş Türkiye' yi kurtaran, Savaştan sonra da Türk Milletini yeniden dirilten Atatürk' ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de büyük kayıptır. Her sınıf halkın O' nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahraman ve modern Türkiye'nin Ata' sına değer bir görünümden başka bir şey değildir.(1938)Winston CHURCHILL İngiltere BaşbakanıAtatürk, Türk Milleti'nin ruhunda Türk Bayrağı gibi dalgalanan bir baştı.Daily TelegraphCumhuriyet Türkiye' sinin Devlet Başkanı Kemal Atatürk, diğer önderlerde görmeye alışmadığımız şu değerli nitelikleri kişiliğinde toplamış bulunuyor: alçak gönüllülük, yeterlik ve başarı.The Truth DergisiO genç ve dahi Türk Şefi'nin o esnada Çanakkale de bulunması, müttefikler bakımından tarihin en acı darbelerinden biridir.Alan Moorehead (Yazar)Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını yormamış olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir. Kendisi için, bugünkü Avrupa' nın en güçlü Devlet Adamıdır diyebileceğimiz Atatürk, hiç şüphesiz devlet adamlarının en cesur ve orijinalidir.Herbert Sideabotham (Yazar)Herhangi bir olayı derinliğiyle kavramak, çıkar yolu görüp birdenbire harekete geçmek iktidarı, O' nun eşsiz otoritesinin başlıca kaynaklarından biridir.(1923)Grace Ellison (Gazeteci)AFGANİSTANO büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri için de en büyük önderdi.Emanullah HAN Afgan KralıARNAVUTLUKBu Türk Milleti yastadır. Çünkü yeni Türkiye' nin yaratıcısı olan eşsiz şefini kaybetmiştir.Stipsi GazetesiAVUSTURYABüyük düşüncelerin adamı, bir devlet mimarıydı.Neue Freie Presse, ViyanaAtatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir. İstediğini bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemez.Avusturyalı Heykelci KRIPPELBELÇİKAAtatürk, yirminci asrın en büyük gerçeğini yaratan adamdır.Kopenhag-Nasyonal TidendeMilletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk' tür.Libre Belgique gazetesiBULGARİSTANHiçbir memleket, yeni Türkiye' nin Ata' sı tarafından başarılan kadar güçlü, hızlı ve kökten bir yenilik hamlesine erişmemiştir.Bulgar Dness GazetesiÇİNMustafa Kemal yeni Türkiye' nin kalbidir. Eski, yıpranmış bir toplumdan yepyeni, güçlü bir millet yaratmış, eşsiz kişiliğiyle kendini herkese saydırmış, enerjisiyle herkesi kendine inandırmıştır.Ma Shao-Cheng (Yazar)DANİMARKAAtatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi, O, yirminci yüzyılın en görkemli olayını yaratan adamdı.National Tidence GazetesiFİNLANDİYAAtatürk, olağanüstü nitelikte bir devlet adamı, savaş sonrası dünya tarihinin en önemli simalarından biri idi.Hufvud Stadbladet GazetesiHİNDİSTANDünyanın yetiştirdiği en büyük insanlardan biri.Star of IndiaAtatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletlerin önderiydi. O' nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.Bayan Sucheta KRIPALANI Hint Parlamento Heyeti BaşkanıİRANAtatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır.Tahran GazetesiAtatürk yalnız kahraman milletinin büyük bir Şef'i olmakla kalmamıştır. O, aynı zamanda insanlığın da en büyük evladı olmuştur.Iran GazetesiİSRAİLDünya, çağımızın en dikkati çekici adamlarından birini kaybetti.Palestine PostMustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkilapcı olmuştur.Ben Gurion İsrail Başbakanı (1963)İSVEÇO olmasaydı modern Türkiye olmazdı. O' nun sayesinde Türkler, O' nun olağanüstü eserini izleyebilecekler ve zaten dünyaca pek yüksek olan onurlarını daha fazla yükseltebileceklerdir.Nya Dagligt GazetesiİSVİÇRETürkiye' yi yaratan, tarihimizin bu en Büyük Adam' ını başımı en derin hürmetle eğerek selamlarım.Profesör MORRFYalnız bir asker değil, aynı zamanda yüzyılımızın bir daha göremeyeceği bir dahi idi.Profesör SEKRETANİTALYAHayatının sonuna kadar milleti' nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.C.C.SFORZAÜstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz sezişi ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri değil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.F.Perrone Di San Martino (Yazar)Atatürk'ün ölümü ile Yakın Doğu' nun gelişmesine birinci derecede etken olan son derece kuvvetli bir şahsiyet kaybolmuştur.Tribuna GazetesiJAPONYAŞaşırtıcı ve çekici bir kişi. Asker olarak büyük, fakat devlet adamı olarak daha büyük.Japon TimesYüzyıldan beri Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.The Japon ChronicleLÜBNANBüyük adamlar, kuşaklarının başındadır. Türk Milleti'nin başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı.KERAMA Lübnan Başbakanı, (10 Kasim 1963)Kelimenin tam anlamıyle bir yapıcı ve yaratıcı olan Atatürk, dünya haritasında memleketine yepyeni bir sınır çizmiştir.Loryan Gazetesi (1938)Atatürk, dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. O, bütün bir tarihin seyrini değiştirmiştir.Ennehar Gazetesi (1938)Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir. An NaharMACARİSTAN Yüzyılımızda, "olmayacak hiçbir şey yoktur" şeklindeki tarihi gerçeği ıspatlayan ilk adam olmuştur.Esti Ujsag.Macar.Dünya, bu savaş ve barış kahramanı büyük adamın ölümü ile yoksul düşmüştür.Pester lioyd GazetesiTürkiye'yi bir arı kovanına ve bütün Türkleri de bal aramağa çıkmış çalışkan arı' lara benzetiyorum. Nasıl arı' lar beylerinin etrafında toplanıp çalışırlarsa bütün Türk Milleti bu gün büyük dahi Mustafa Kemal etrafında toplanmışlardır.Prof. M. Zaajti FranesMISIRÇağının, belki de tüm tarihin en olağanüstü kişilerinden biri.Egyptian GazeteNORVEÇAtatürk, tarihte, memleketinin en büyük adamlarından biri olarak kalacaktır.Le Morgen Bladet GazetesiPAKİSTANKemal Atatürk, yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan'da, Onu geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. Askeri bir deha, doğuştan bir lider ve büyük bir yurtsever.Eyüp Han, Pakistan CumhurbaşkanıBizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O' nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.İkbal (Şair)POLANYAO' nun yaratıcı ruhunun ve ateşli yurtseverliğinin harekete geçmemiş olduğu hiçbir alan yoktur.Gazeta PolskaROMANYAAtatürk, tarihte teşkilatcı bir dahi, bir milletin harikalar yaratan yöneticisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır.Independance Romaine Gazetesi (12 Kasım 1938)Bir milleti, uçurumun kenarından sarsılmaz azmiyle kurtaran, kuvvetlendiren, yükselten yöneticiler arasında Atatürk, en birincisidir.Timpul Gazetesi (12 Kasım 1938)RUSYAŞöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli başkanın yönetimi herkesin sevgi ve saygısını çeken büyük Türk Milleti'nin milli bağımsızlığını devamlı bir başarı ile kuvvetlendirmiş ve yeni milli yapısını yaratmıştır. Sovyet Başbakanı KalininSURİYEVatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak devlet gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimesinin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi... Elifba GazetesiAtatürk'ün başardığı işler mucize ve harika kabilindedir. Birkaç yıl içinde memleketinde yaptığı inkilaplar, birkaç yüzyılda gerçekleştirilmeyecek işlerdir.El Tekaddum GazetesiYUGOSLAVYAAtatürk'ün dehası, tarihte Türk Milleti'nin taşıdığı ruhun faziletine en yüksek örneklerinden birini teşkil edecektir.Branko Aczemovic (Elçi)Tarih, silinmez harflerle bu devlet adamının ismini hak edecektir. Atatürk bir halk adamıdır. Kırılmaz azmi, keskin zekası ve kudreti kendisini yendiği alın yazısının önüne getirmiş, böylece yeni Türkiye'nin yaratıcısı olmuştur. Politika GazetesiYUNANİSTANTürkiye, dost ve düşmanlarının hayran olduğu bir deha adama, malik bulunmak bahtiyarlığına erişmiştir.Katimerini

ATATÜRK'ÜN SÖZLERİ

"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir... Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir… Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medenialem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır...""Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır." "Türk’ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.""Türk milleti güzel her şeyi her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde taktir ettiği bir şey varsa o da kahramanlıktır.""Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için fedakar bir halktır.""Türk esirlik kabul etmeyen bir millettir.""Bizim başka milletlerden hiç bir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz.""Büyük şeyleri büyük milletler yapar.""Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların yaptığı siyasi ve sosyal inkılapların gerçek sahibi kendisidir. Milletimizde bu kabiliyet ve tekamül var olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret yeterli olamazdı.""Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna canını vermeye razı olmasaydı ben hiç birşey yapamazdım." "Giriştiğimiz büyük işlerde, milletimizin yüksek kabiliyet ve yüksek sağduyusu başlıca rehberimiz ve başarı kaynağımız olmuştur.""Türk kuvvet ve zekasının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur.""Bizim milletimiz derin bir maziye maliktir... Türk çocugu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.""Benim hayatta yegane fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.""Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.""Türklük esastır. Bu mevcudiyeti tarih içinde araştırmak, birbirini izleyen bir tarih zinciri içinde tesbit edilecek Türk medeniyeti ile övünmek yerinde olur. Fakat, bu övünmeye layik olmak için bugün çalışmak lazımdır.""Gerektiğinde vatan için bir tek fert gibi yekpare azim ve karar ile çalışmasını bilen bir millet elbette büyük bir gelecege layık ve aday olan bir millettir.""Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, ayni esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim." "Eskiden dinler, bilimler, sanatlar, bütün bilgelikler ve şiirler, bir merkezden ışığın dağılması gibi doğudan batının karanlık bölgelerine doğru yayılırdı.""Bizim halkımız, menfaatleri birbirinden ayrılır sınıflar halinde değil tam aksine varlıkları ve çalışmalarının sonuçları birbirine gerekli olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada dinleyicilerim çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır, ve isçilerdir. Bunların hangisi diğerinin muarizi olabilir?" "Çiftçinin sanatkara, sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsinin birbirlerine ve işçiye muhtaç olduğunu kim inkar edebilir?""Bugün vardığımız barışın ebedi barış olacağına inanmak safilik olur. Bu o kadar önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile gaflet, milletin hayatını tehlikeye sokar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gösterildikçe, mukabil saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat, ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının noksan olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı tecrübelerle öğrendik. Onun için her türlü ihtimallerin gerektireceği hazırlıkları yapmakta, asla gecikmeyeceğiz.""Biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere saygı duyar ve riayet ederiz.""Türk milleti insanlık aleminin samimi bir ailesidir.""Milletler gam ve keder bilmemelidir. Vaktiyle kitaplar karıştırdım. "Dünyadaki geçici ömür esnasında neşe ve saadete yer bulunamaz" diyorlardı. Başka kitaplar okudum. Diyorlar ki "Bari yaşadığımız müddetçe şen olalım". Ben kendi karakterim itibariyle ikinci hayat görüşünü tercih ediyorum...""Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile ayakta gören adamlar milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Kendisi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek bir gaflettir.""Bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlamazsa şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.""Dünyada hiç bir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez.""Artık bugün demokrasi fikri daimi yükselen bir denizi andırmaktadır. 20.yüzyıl, birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu görmüştür.""Türkiye Cumhuriyetinin temeli, kahramanlığı ve Türk kültürüdür.""Türk Milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kurmuştur bu devletin dayandığı esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız Şartsız Milli Egemenlik"ten ibarettir.Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu Milli Egemenliktir. Milletin Kayıtsız Şartsız Egemenliğidir...""Komünizm bu yurdun en büyük düşmanıdır. Görüldüğü yerde ezilmelidir.""Türk miletine doğru ve güzeli veriniz, anlatınız, muhakkak kucaklar.""Biz daima hakikat arayan, onu bulunca ve bulduğuna kani olunca açıkça söylemekten kaçınmayan insanlar olmalıyız.""İlerlemek yolunda vuku bulacam her mühim teşebüssün, kendine göre mühim mahzurları vardır. Bu mahzurların asgari hadde indirilmesi için tedbirde ve teşebbüslerde kusur etmemek lazımdır

ATATÜRK'ÜN HAYATI

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı (Selanik 1881-İstanbul 1938). Gümrük kolcusu Ali Rıza Bey ile Zübeyde Hanım'ın oğlu olan Mustafa Kemal Kemal Atatürk, ilköğrenimine Selanik'te başlayıp, babasının ölümü (1893) üstüne annesi ve kızkardeşiyle bir süre dayısının kâhyalık yaptığı Çalı çiftliğinde (Langaza, Selanik yakını) yaşadı. Öğrenimini sürdürebilmek için yeniden Selanik'e anneannesi ve teyzesinin yanına gönderilip, askerî rüştiyeyi (1895), Manastır Askerî İdadisi'ni (1898) bitirdi. İstanbul'a gelerek Harbiye'ye girdi (1899). Bu arada Harbiye'den tanıdığı Ali Fuat Cebesoy ve iki subay arkadaşıyla birlikte padişahı eleştirdikleri ve yasak kitapları okudukları gerekçesiyle tutuklanıp, Yıldız Sarayı'nda bir süre sorguya çekildiyse de, bağışlandı. Harbiye'yi kurmay yüzbaşı rütbesiyle bitirip (1905), Şam'daki 5. Ordu'ya atandı (1905 Şubatı). Şam'da tanıştığı Mustafa Cantekin ve Müfit Özdeş adlı arkadaşlarıyla birlikte, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurup (1906), cemiyetin Yafa, Kudüs ve Beyrut şubelerinin örgütlenmesinde rol oynadı. Cemiyetin şubesini kurmak için Selanik'e gidip, yeniden Şam'a dönerek, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin İttihat ve Terakki ile birleşmesi (1907) ardından, Manastır'daki 3. Ordu'ya atandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de, cemiyetin kurucularıyla pek anlaşamadı. Bu arada İttihat ve Terakki, 1786 Anayasası'nın geri getirilmesini isteyen bir bildiri yayınladı ve İstanbul hükümetinin Rumeli'ye yolladığı birliklerin İttihatçılarla birleşmesi üstüne, İkinciMeşrutiyet ilan edildi (1908). Meşrutiyetin ilanını köklü reformların izlemesi ve ordunun siyaset dışı kalması gerektiğini öne sürdüğü için İttihat ve Terakki'yle arası açılan Mustafa Kemal, Rauf (Orbay), Kâzım Karabekir, Fethi (Okyar), İsmet (İnönü), Refet (Bele), Ali Fuat (Cebesoy) beyler gibi subaylarla muhalif bir grup oluşturdu. Bu arada Bingazi ve Trablusgarp'ta patlak veren ayaklanmaları bastırmakla görevlendirilip, görevini kan dökmeden tamamlayarak, Selanik'e döndü. 31 Mart Olayı patlak verince İstanbul'a yürüyen Hareket Ordusu'nun (bu adı kendisi vermiştir) Yeşilköy'e kadar kurmay başkanlığını yapıp, Selanik'e dönerek, İttihat ve Terakki Büyük Kongresi'ne Trablus delegesi olarak katıldı (22 Eylül 1909). Ordunun siyaset dışı kalması gerektiği görüşünü tekrarladığı için, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından tehlikeli kişi sayılmaya başlanarak, iki kez öldürülmek istenmesi üstüne bir süre siyasal etkinliklerine ara verdi. 1911'de İstanbul'da Erkânı Harbiyei Umumiye Nezareti'nde görevlendirilip, aynı yıl başlayan Trablusgarp Savaşı'na gönüllü olarak katılarak, Tobruk ve Derne'de başarıyla savaştı; Binbaşılığa yükseltilip, ertesi yıl (1912) Balkan Savaşı başlayınca, Bolayır'daki kolorduya atandı ve Edirne'nin geri alınması harekâtına katıldı. Sofya Askerî ateşeliğine getirilip (1913), bir yıl sonra yarbaylığa yükseldi. Birinci Dünya Savaşı başlayınca, İttihat ve Terakki hükümetinin, yazılı uyarılarına karşın Almanya'nın yanında savaşa görmesinden sonra, Tekirdağ'daki 19. Tümen komutanlığına getirildi. Gelibolu yarımadasına çıkmaya başlayan İtilâf Devletleri birliklerine karşı Anafartalar, Conkbayırı ve öteki cephelerde önemli muharebeler verdi. Hastalandığı için İstanbul'a dönüp, rütbesi albaylığa yükseltildi (1915). 1916'da Edirne'de 16. Kolordu komutanlığına, hemen ardındanda livalığa yükseltilerek Doğu'da bir başka kolorduya atandı; Diyarbakır'da Kâzım Karabekir Paşa'yla birlikte, yeni kurulmakta olan 2. Ordu'yla Muş ve Bitlis'i düşman işgalinden kurtarıp (6-7 Ağustos 1916), ertesi yıl 2. Ordu'nun komutanlığına getirildi (18 Mart 1917), Falkenhayn komutasında kurulan Yıldırım Orduları grubu içindeki 7. Ordu komutanlığına atandıysa da, askerî stratejiyle ilişkin görüş ayrılıkları nedeniyle istifa ederek İstanbul'a döndü (1917 Ekimi) ve genel karargâh emrine alındı. Alman imparatorunun davet ettiği Veliaht Vahdettin efendiyle birlikte Almanya'ya gidip, yolculuk boyunca veliahta savaşın kaçınılmaz sonuçlarını anlattı. Vahdettin tahta çıkınca 7. Ordu komutanlığına ve padişahın fahri yaverliğine getirilip (1918), cephenin İngiliz saldırısı karşısında çökmesi ve Almanya'nın ateşkes istemesi üstüne, padişaha bir telgraf çekerek, Talat Paşa hükümetinin yerine kurulan yeni hükümetin, hemen Osmanlı devletinin müttefiklerinden ayrı bir barış antlaşması imzalamasını, elde kalan kuvvetlerin Anadolu'ya çekilerek ulusal direnişe geçilmesini istedi. Ahmet İzzet Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesi ve Rauf Bey ile Fethi Bey'in de görev aldığı yeni hükümetin Mondros ateşkesini imzalamasından (30 Ekim 1918) sonra, Liman Von Sanders'in ayrılmasıyla Yıldırım Orduları grubu komutanlığına getirildi. İngilizlerin müdahalesiyle Yıldırım Orduları grubu dağıtılınca, İtilâf Devletleri birliklerinin İstanbul'u işgal ettikleri (13 Kasım 1918) günlerde İstanbul'a dönüp, Anadolu'ya geçme olanaklarını araştırmaya başladı. İngilizlerin Samsun dolaylaındaki Rum çeteleri ile Türkler arasındaki çatışmaların önüne geçilmesini istemeleri üstüne, çok geniş yetkilerle 9. Ordu müfettişliğine atanmasıyla beklediği fırsatı bulup (o sırada Yunanlılar İzmir'e asker çıkardılar), 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastı. İlk iş olarak askerî alanda, Anadolu ve Trakya'da ayakta kalmış birliklerle, siyasa l alandaysa Müdafaayı Hukuk ve Reddi İlhak gruplarıyla ilişki kurdu; İstanbul'un kendisine verdiği görev bu grupları dağıtmak olduğu halde, aralarındaki bağları pekiştirmek ve Kuvayı Milliye adı altında kurulmakta olan silahlı halk kuvvetleriyle ilişkiye geçmek için çaba gösterdi. Havza'ya, ardından da Amasya'ya geçerek çalışmalarını sürdürdü. 3 Temmuz'da Vilayatı Şarkiye Müdafaayı Hukuki Milliye Mustafa Kemal ATATÜRK Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı (Selanik 1881-İstanbul 1938). Gümrük kolcusu Ali Rıza Bey ile Zübeyde Hanım'ın oğlu olan Mustafa Kemal Kemal Atatürk, ilköğrenimine Selanik'te başlayıp, babasının ölümü (1893) üstüne annesi ve kızkardeşiyle bir süre dayısının kâhyalık yaptığı Çalı çiftliğinde (Langaza, Selanik yakını) yaşadı. Öğrenimini sürdürebilmek için yeniden Selanik'e anneannesi ve teyzesinin yanına gönderilip, askerî rüştiyeyi (1895), Manastır Askerî İdadisi'ni (1898) bitirdi. İstanbul'a gelerek Harbiye'ye girdi (1899). Bu arada Harbiye'den tanıdığı Ali Fuat Cebesoy ve iki subay arkadaşıyla birlikte padişahı eleştirdikleri ve yasak kitapları okudukları gerekçesiyle tutuklanıp, Yıldız Sarayı'nda bir süre sorguya çekildiyse de, bağışlandı. Harbiye'yi kurmay yüzbaşı rütbesiyle bitirip (1905), Şam'daki 5. Ordu'ya atandı (1905 Şubatı). Şam'da tanıştığı Mustafa Cantekin ve Müfit Özdeş adlı arkadaşlarıyla birlikte, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurup (1906), cemiyetin Yafa, Kudüs ve Beyrut şubelerinin örgütlenmesinde rol oynadı. Cemiyetin şubesini kurmak için Selanik'e gidip, yeniden Şam'a dönerek, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nin İttihat ve Terakki ile birleşmesi (1907) ardından, Manastır'daki 3. Ordu'ya atandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de, cemiyetin kurucularıyla pek anlaşamadı. Bu arada İttihat ve Terakki, 1786 Anayasası'nın geri getirilmesini isteyen bir bildiri yayınladı ve İstanbul hükümetinin Rumeli'ye yolladığı birliklerin İttihatçılarla birleşmesi üstüne, İkinciMeşrutiyet ilan edildi (1908). Meşrutiyetin ilanını köklü reformların izlemesi ve ordunun siyaset dışı kalması gerektiğini öne sürdüğü için İttihat ve Terakki'yle arası açılan Mustafa Kemal, Rauf (Orbay), Kâzım Karabekir, Fethi (Okyar), İsmet (İnönü), Refet (Bele), Ali Fuat (Cebesoy) beyler gibi subaylarla muhalif bir grup oluşturdu. Bu arada Bingazi ve Trablusgarp'ta patlak veren ayaklanmaları bastırmakla görevlendirilip, görevini kan dökmeden tamamlayarak, Selanik'e döndü. 31 Mart Olayı patlak verince İstanbul'a yürüyen Hareket Ordusu'nun (bu adı kendisi vermiştir) Yeşilköy'e kadar kurmay başkanlığını yapıp, Selanik'e dönerek, İttihat ve Terakki Büyük Kongresi'ne Trablus delegesi olarak katıldı (22 Eylül 1909). Ordunun siyaset dışı kalması gerektiği görüşünü tekrarladığı için, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından tehlikeli kişi sayılmaya başlanarak, iki kez öldürülmek istenmesi üstüne bir süre siyasal etkinliklerine ara verdi. 1911'de İstanbul'da Erkânı Harbiyei Umumiye Nezareti'nde görevlendirilip, aynı yıl başlayan Trablusgarp Savaşı'na gönüllü olarak katılarak, Tobruk ve Derne'de başarıyla savaştı; Binbaşılığa yükseltilip, ertesi yıl (1912) Balkan Savaşı başlayınca, Bolayır'daki kolorduya atandı ve Edirne'nin geri alınması harekâtına katıldı. Sofya Askerî ateşeliğine getirilip (1913), bir yıl sonra yarbaylığa yükseldi. Birinci Dünya Savaşı başlayınca, İttihat ve Terakki hükümetinin, yazılı uyarılarına karşın Almanya'nın yanında savaşa görmesinden sonra, Tekirdağ'daki 19. Tümen komutanlığına getirildi. Gelibolu yarımadasına çıkmaya başlayan İtilâf Devletleri birliklerine karşı Anafartalar, Conkbayırı ve öteki cephelerde önemli muharebeler verdi. Hastalandığı için İstanbul'a dönüp, rütbesi albaylığa yükseltildi (1915). 1916'da Edirne'de 16. Kolordu komutanlığına, hemen ardındanda livalığa yükseltilerek Doğu'da bir başka kolorduya atandı; Diyarbakır'da Kâzım Karabekir Paşa'yla birlikte, yeni kurulmakta olan 2. Ordu'yla Muş ve Bitlis'i düşman işgalinden kurtarıp (6-7 Ağustos 1916), ertesi yıl 2. Ordu'nun komutanlığına getirildi (18 Mart 1917), Falkenhayn komutasında kurulan Yıldırım Orduları grubu içindeki 7. Ordu komutanlığına atandıysa da, askerî stratejiyle ilişkin görüş ayrılıkları nedeniyle istifa ederek İstanbul'a döndü (1917 Ekimi) ve genel karargâh emrine alındı. Alman imparatorunun davet ettiği Veliaht Vahdettin efendiyle birlikte Almanya'ya gidip, yolculuk boyunca veliahta savaşın kaçınılmaz sonuçlarını anlattı. Vahdettin tahta çıkınca 7. Ordu komutanlığına ve padişahın fahri yaverliğine getirilip (1918), cephenin İngiliz saldırısı karşısında çökmesi ve Almanya'nın ateşkes istemesi üstüne, padişaha bir telgraf çekerek, Talat Paşa hükümetinin yerine kurulan yeni hükümetin, hemen Osmanlı devletinin müttefiklerinden ayrı bir barış antlaşması imzalamasını, elde kalan kuvvetlerin Anadolu'ya çekilerek ulusal direnişe geçilmesini istedi. Ahmet İzzet Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesi ve Rauf Bey ile Fethi Bey'in de görev aldığı yeni hükümetin Mondros ateşkesini imzalamasından (30 Ekim 1918) sonra, Liman Von Sanders'in ayrılmasıyla Yıldırım Orduları grubu komutanlığına getirildi. İngilizlerin müdahalesiyle Yıldırım Orduları grubu dağıtılınca, İtilâf Devletleri birliklerinin İstanbul'u işgal ettikleri (13 Kasım 1918) günlerde İstanbul'a dönüp, Anadolu'ya geçme olanaklarını araştırmaya başladı. İngilizlerin Samsun dolaylaındaki Rum çeteleri ile Türkler arasındaki çatışmaların önüne geçilmesini istemeleri üstüne, çok geniş yetkilerle 9. Ordu müfettişliğine atanmasıyla beklediği fırsatı bulup (o sırada Yunanlılar İzmir'e asker çıkardılar), 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak bastı. İlk iş olarak askerî alanda, Anadolu ve Trakya'da ayakta kalmış birliklerle, siyasa l alandaysa Müdafaayı Hukuk ve Reddi İlhak gruplarıyla ilişki kurdu; İstanbul'un kendisine verdiği görev bu grupları dağıtmak olduğu halde, aralarındaki bağları pekiştirmek ve Kuvayı Milliye adı altında kurulmakta olan silahlı halk kuvvetleriyle ilişkiye geçmek için çaba gösterdi. Havza'ya, ardından da Amasya'ya geçerek çalışmalarını sürdürdü. 3 Temmuz'da Vilayatı Şarkiye Müdafaayı Hukuki Milliye Cemiyeti'nin kongresine katılmak için Erzurum'a gidip, İstanbul hükümetinin durumdan kuşkulanarak geri dönmesini bir telgrafla bildirmesi (7 Temmuz 1919) üstüne, görevinden ve askerlikten istifa ettiğini bildirdi. 23 Temmuz-7 Ağustos arasındaki Erzurum Kongresi'nde seçilen temsilciler kurulunun başkanlığına getirildi ve alınan kararları bir bildiriyle açıkladı. Sivas Kongresi'nde (4 Eylül 1919) Erzurum Kongresi'nin kararlarının onaylanmasından sonra, istifa etmek zorunda kalan Damat Ferit hükümetinin yerine kurulan Ali Rıza Paşa hükümetinin temsilciler kuruluyla (Heyeti Temsiliye) görüşmeler yapmak için gönderdiği Salih Paşa'yla Amasya'da görüşerek (20-22 Ekim 1919), Amasya Protokollerini imzaladı. Erzurum milletvekilliğine seçildiği (7 Kasım 1919) halde, 12 Ocak'ta İstanbul'da toplanan Mebusan Meclisi'ne katılmadı (Mustafa Kemal'in katılmadığı bu son Osmanlı meclisi misakı milli ilkelerini kabul etti.17 Şubat 1920). Bu arada Damat Ferit Paşa yeniden sadrazamlığa getirilip, Anadolu'daki ulusal hareketi "isyan", bu hareketi yönetenleri de "eşkıya" diye niteleyerek, "hilafet ordusu" adı altında toplanan birlikleri Mustafa Kemal Paşa'ya bağlı kuvvetlerle savaşmak için Anadolu'ya gönderdi. Bu durum karşısında Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920'de Ankara'da ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne toplayıp, meclisin seçtiği 11 kişilik icra vekilleri heyetinin başkanlığına getirildi (24 Nisan 1920). Birinci Büyük Millet Meclisi döneminde Mustafa Kemal en çok, savaşın yönetimine ilişkin sorunlarla ilgilendi. Bir yandan düşmana karşı çarpışılırken, öte yandan Çerkez Ethem gibi çetecilerin disiplin dışı davranışlarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Doğu cephesindeki savaşlar Kâzım Karabekir Paşa tarafından yürütülürken, Batı Anadolu'da verilen savaşların yönetimini Mustafa Kemal Paşa üzerine aldı. Bir yıldır İzmir ve çevresini ellerinde bulunduran Yunanlılar 22 Haziran 1920'de, Osmanlı hükümetine Müttefikler tarafından önerilen barış antlaşmasını kabul ettirmek amacıyla ileri harekâta geçmeleri üstüne, bu ilerleyişten ürken İstanbul hükümeti, 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı. Ankara hükümetinin bu antlaşmayı tanımadığını açıklamasının ardından, Garp Cephesi komutanlığına getirilen Albay İsmet (İnönü) Bey, Birinci İnönü Savaşı'nda (10 Ocak 1921), Yunanlıları geri çekilmek zorunda bıraktı. Savaş yeniden başladıysa da, İkinci İnönü Savaşı (1 Nisan 1921) da Yunanlıların yenilgisiyle sonuçlandı. 10 Temmuz'da Yunanlılar bir genel saldırıya geçince, Garp Cephesi karargâhına giderek, İsmet Paşa'ya, orduyu Sakarya'nın doğusuna geçirme buyruğunu verdi ve komutayı üstüne aldı. Ardından, olağanüstü yetkilerle, Büyük Millet Meclisi orduları başkomutanlığına getirildi. Yunan ordusunun 23 Ağustos'ta yeniden başlattığı genel saldırıya karşı, aralıksız 22 gün 22 gece süren çetin savaşta (Sakarya Meydan Savaşı) cepheyi bizzat yönetip, Sakarya'nın doğusundaki bütün Yunan birliklerinin yokedilmesini sağladı. 19 Eylül'de Büyük Millet Meclisi tarafından müşirliğe (mareşal) yükseltildi ve "gazi" unvanı verildi. Sakarya Meydan Savaşı'ndan sonra Eskişehir-Kütahya-Afyon'un doğusundan geçen bir hatta güçlü biçimde mevzilenen Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğratmayı tasarlayan Mustafa Kemal 26 Ağustos 1922 sabahı "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri!" komutuyla Büyük Taarruz'u başlattı ve ilk Türk birliklerinin 9 Eylül'de İzmir'e girmeleriyle, üç buçuk yıldır işgal altındaki Anadolu toprağı düşmandan kurtulmuş oldu. Bu arada Uşakizade Latife Hanım'la tanışarak evlenen (29 Ocak 1923; bu evlilik 6 Ağustos 1925'te anlaşmazlık nedeniyle boşanmayla sonuçlandı) Mustafa Kemal, Mudanya Mütarekesi'nin (11 Ekim 1922) imzalanması, Vahdettin'in Türkiye'den kaçması (17 Kasım 1922), Lozan Antlaşması'nın (24 Temmuz 1923) imzalanması, İtilâf Devletleri'nin İstanbul'u boşaltmaları (2 Ekim 1923), Ankara'nın başkent olması ve Halk Fırkası'nın kurulmasının ardından, 29 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin cumhuriyeti ilan etmesiyle, cumhurbaşkanı seçildi. Sonra toplumsal devrimlere girişip, ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine yaklaştırmayı gerçekleştirdi. 26 Kasım 1934'te TBMM, çıkardığı özel bir yasayla, Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını verdi. Dış siyasette "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini benimseyen Atatürk, Türkiye'nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü, dostluk antlaşmaları, bölgesel paktlarla güvence altına aldı (Balkan Paktı, 1934; Sadabat Paktı, 1937), Montreux Antlaşması'yla (20 Temmuz 1936) Boğazların yeniden Türk savunma sistemi içine alınmasını, Fransızlara bırakılan Hatay'ın ankara Antlaşması'yla anavatana katılmasını (7 Temmuz 1939) sağlayıp, yakalandığı siroz hastalığının hızla ilerlemesiyle 10 Kasım 1938'de İstanbul'da Dolmabahçe sarayında öldü. Naaşı İstanbul'dan Ankara'ya taşınarak önce Etnografya müzesindeki geçici kabine konuldu (21 Kasım 1938); ölümünün on beşinci yılında da, büyük bir törenle Anıtkabir'e aktarıldı (10 Kasım 1953). Cemiyeti'nin kongresine katılmak için Erzurum'a gidip, İstanbul hükümetinin durumdan kuşkulanarak geri dönmesini bir telgrafla bildirmesi (7 Temmuz 1919) üstüne, görevinden ve askerlikten istifa ettiğini bildirdi. 23 Temmuz-7 Ağustos arasındaki Erzurum Kongresi'nde seçilen temsilciler kurulunun başkanlığına getirildi ve alınan kararları bir bildiriyle açıkladı. Sivas Kongresi'nde (4 Eylül 1919) Erzurum Kongresi'nin kararlarının onaylanmasından sonra, istifa etmek zorunda kalan Damat Ferit hükümetinin yerine kurulan Ali Rıza Paşa hükümetinin temsilciler kuruluyla (Heyeti Temsiliye) görüşmeler yapmak için gönderdiği Salih Paşa'yla Amasya'da görüşerek (20-22 Ekim 1919), Amasya Protokollerini imzaladı. Erzurum milletvekilliğine seçildiği (7 Kasım 1919) halde, 12 Ocak'ta İstanbul'da toplanan Mebusan Meclisi'ne katılmadı (Mustafa Kemal'in katılmadığı bu son Osmanlı meclisi misakı milli ilkelerini kabul etti.17 Şubat 1920). Bu arada Damat Ferit Paşa yeniden sadrazamlığa getirilip, Anadolu'daki ulusal hareketi "isyan", bu hareketi yönetenleri de "eşkıya" diye niteleyerek, "hilafet ordusu" adı altında toplanan birlikleri Mustafa Kemal Paşa'ya bağlı kuvvetlerle savaşmak için Anadolu'ya gönderdi. Bu durum karşısında Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920'de Ankara'da ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne toplayıp, meclisin seçtiği 11 kişilik icra vekilleri heyetinin başkanlığına getirildi (24 Nisan 1920). Birinci Büyük Millet Meclisi döneminde Mustafa Kemal en çok, savaşın yönetimine ilişkin sorunlarla ilgilendi. Bir yandan düşmana karşı çarpışılırken, öte yandan Çerkez Ethem gibi çetecilerin disiplin dışı davranışlarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Doğu cephesindeki savaşlar Kâzım Karabekir Paşa tarafından yürütülürken, Batı Anadolu'da verilen savaşların yönetimini Mustafa Kemal Paşa üzerine aldı. Bir yıldır İzmir ve çevresini ellerinde bulunduran Yunanlılar 22 Haziran 1920'de, Osmanlı hükümetine Müttefikler tarafından önerilen barış antlaşmasını kabul ettirmek amacıyla ileri harekâta geçmeleri üstüne, bu ilerleyişten ürken İstanbul hükümeti, 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı. Ankara hükümetinin bu antlaşmayı tanımadığını açıklamasının ardından, Garp Cephesi komutanlığına getirilen Albay İsmet (İnönü) Bey, Birinci İnönü Savaşı'nda (10 Ocak 1921), Yunanlıları geri çekilmek zorunda bıraktı. Savaş yeniden başladıysa da, İkinci İnönü Savaşı (1 Nisan 1921) da Yunanlıların yenilgisiyle sonuçlandı. 10 Temmuz'da Yunanlılar bir genel saldırıya geçince, Garp Cephesi karargâhına giderek, İsmet Paşa'ya, orduyu Sakarya'nın doğusuna geçirme buyruğunu verdi ve komutayı üstüne aldı. Ardından, olağanüstü yetkilerle, Büyük Millet Meclisi orduları başkomutanlığına getirildi. Yunan ordusunun 23 Ağustos'ta yeniden başlattığı genel saldırıya karşı, aralıksız 22 gün 22 gece süren çetin savaşta (Sakarya Meydan Savaşı) cepheyi bizzat yönetip, Sakarya'nın doğusundaki bütün Yunan birliklerinin yokedilmesini sağladı. 19 Eylül'de Büyük Millet Meclisi tarafından müşirliğe (mareşal) yükseltildi ve "gazi" unvanı verildi. Sakarya Meydan Savaşı'ndan sonra Eskişehir-Kütahya-Afyon'un doğusundan geçen bir hatta güçlü biçimde mevzilenen Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğratmayı tasarlayan Mustafa Kemal 26 Ağustos 1922 sabahı "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir ileri!" komutuyla Büyük Taarruz'u başlattı ve ilk Türk birliklerinin 9 Eylül'de İzmir'e girmeleriyle, üç buçuk yıldır işgal altındaki Anadolu toprağı düşmandan kurtulmuş oldu. Bu arada Uşakizade Latife Hanım'la tanışarak evlenen (29 Ocak 1923; bu evlilik 6 Ağustos 1925'te anlaşmazlık nedeniyle boşanmayla sonuçlandı) Mustafa Kemal, Mudanya Mütarekesi'nin (11 Ekim 1922) imzalanması, Vahdettin'in Türkiye'den kaçması (17 Kasım 1922), Lozan Antlaşması'nın (24 Temmuz 1923) imzalanması, İtilâf Devletleri'nin İstanbul'u boşaltmaları (2 Ekim 1923), Ankara'nın başkent olması ve Halk Fırkası'nın kurulmasının ardından, 29 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin cumhuriyeti ilan etmesiyle, cumhurbaşkanı seçildi. Sonra toplumsal devrimlere girişip, ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine yaklaştırmayı gerçekleştirdi. 26 Kasım 1934'te TBMM, çıkardığı özel bir yasayla, Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını verdi. Dış siyasette "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini benimseyen Atatürk, Türkiye'nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü, dostluk antlaşmaları, bölgesel paktlarla güvence altına aldı (Balkan Paktı, 1934; Sadabat Paktı, 1937), Montreux Antlaşması'yla (20 Temmuz 1936) Boğazların yeniden Türk savunma sistemi içine alınmasını, Fransızlara bırakılan Hatay'ın ankara Antlaşması'yla anavatana katılmasını (7 Temmuz 1939) sağlayıp, yakalandığı siroz hastalığının hızla ilerlemesiyle 10 Kasım 1938'de İstanbul'da Dolmabahçe sarayında öldü. Naaşı İstanbul'dan Ankara'ya taşınarak önce Etnografya müzesindeki geçici kabine konuldu (21 Kasım 1938); ölümünün on beşinci yılında da, büyük bir törenle Anıtkabir'e aktarıldı (10 Kasım 1953

Afyon Anitkaya Kasabasi

Eski adı Eğret olan Anıtkaya, Afyon merkez ilçeye bağlı olup İhsaniye ve Sincanlı ilçe sınırları arasından Kütahya’ya uzanan Afyon-Kütahya karayolu üzerinde bulunmaktadır. Afyon’a 30 Kütahya’ya 70 km. uzaklıkta olan kasaba’ya en yakın ilçe İhsaniye’dir (10km). Kütahya’nın Altıntaş ilçesi(30km) ile Afyon’un Sinan Paşa ilçesi(25km) kasaba’ya yakın diğer ilçelerdir. Tarım İl Müdürlüğünün verilerine göre 90.000 dekar araziye sahip Anıtkaya, kuzeyden Susuz Osmaniye (İhsaniye), Cumalı (İhsaniye) ve Karaca Ahmet (İhsaniye), kuzey batıdan Yenice (İhsaniye), batıdan Olucak(Afyon-merkez) ve İl bulak dağı, güney batıdan Çatkuyu (Sincanlı) ve İl bulak dağı, güneyden Bayram Gazi(Afyon) ve Saadet(Afyon), doğudan Aşağı Tandırı (İhsaniye) ve Yukarı Tandırı (İhsaniye) köyleriyle komşudur.





Nufusu: Bugün Anıtkaya Kasabası’nda yaklaşık 450 hanede 2500 kişi yaşamaktadır. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere Anıtkaya Kasabasında nüfus artışı görülmemektedir. Bunun nedeni özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında yoğunlaşan büyük şehirlere göç hareketidir. Kasaba’dan, çoğunluğu İzmir olmak üzere Afyon ve Kütahya illerine göç yaşanmıştır. İzmir’de yaklaşık 400 hane Eğretli’nin bulunduğu tahmin edilmektedir.



İklimi: İç-Batı Anadolu’nun en yüksek kesimi olan Afyonkarahisar coğrafi şartları itibarıyla İç Anadolu’nun iklim şartlarını gösterir. Bu nedenle iklim tipik karasal iklim özelliğindedir. Kışları soğuk ve sert, yazları sıcak ve kuraktır. Havasının aşırı soğukluğundan dolayı “Afyon’un havası sert, insanı mert olur.”söylemi şöhret kazanmıştır.


Bitki Örtüsü: 90.000 dekar Anıtkaya arazisinin 80.000 dekar’ı kıraç tarım arazisi 10.000 dekar’ı da meradır. Dalgalı arazinin tarıma elverişli olmayan sarp ve taşlı kısımlarıyla köy sınırlarındaki bazı bölgeler kıranlarla(bozkırlarla) kaplıdır. Kasabanın batı kesiminde bulunan İl bulak dağı ise çok sık ve gür olmayan meşe ağaçlarıyla kaplıdır.


Dağları: Eğret Vadisi olarak bilinen ve dalgalı arazi tipinin görüldüğü Anıtkaya’nın deniz seviyesinden yüksekliği 1200-1500 m. arasında değişmektedir. Kasaba’nın 5 km batısında bulunan ve Kuzeyden güneye doğru uzanan İlbulakdağının zirvesini Resul Baba tepesi(1500m) oluşturmaktadır. İlbulak dağının güney ucunda bulunan Resul Baba tepesi, Afyon ovası, Sincanlı ovası, Eğret ovası ve İhsaniye ilçesi köylerinin çıplak gözle izlenebildiği stratejik bir konuma sahiptir.








C A M İ L E R İ Mİ Z :

Afyon Karahisar köy ve kasabalarından 300’ü aşkını Müslüman-Türk boyları tarafından kurulmuştur. Bunlardan birisi de Anıtkaya (Eğret) kasabasıdır. Nüfusunun tamamı Türk ve müslümandır. Kasabada muhtelif tarihlerde inşa edilmiş beş camii bulunmaktadır.

CUMA CAMİİ: Kervansarayın arka tarafında mezarlık girişinde bulunan camidir. Türkler yolculuk yapılan güzergah üzerinde konaklama merkezleri yapmayı adet edinmişlerdir. Eğret kervansarayı da Afyon-Kütahya ve Afyon-Eskişehir yol güzergahı üzerinde bulunan konaklama merkezlerinden biridir. Konaklama merkezleri üzerinde, asli ihtiyaçları karşılamak üzere kervansaray, çeşme, hamam ve camii inşa edilmiştir. Kasabanın ilk camiiolan Cuma Camiinin vakıf camii olduğunu arşiv belgelerinden öğrenmekteyiz. Eğretkervansarayıyla aynı tarihte inşa edildiği düşünülmektedir. Ulu camiinin yapımından sonra da Cuma namazları bu camide kılındığından Cuma camii ismini almıştır. Düşman işgali sırasında tahrip olan camii bir süre hizmete kapanmıştır. Hizmete kapalı olduğu dönemde camii çatısını ayakta tutan tarihi döşemeleri zayi edilmiştir.



ULU CAMİİ:Yapılış tarihi bilinmeyen Ulu Camii, kasabanın en büyük camiidir. Caminin bugünkü yapısı kurtuluş savaşından önce yöre halkının “ellik gavuru” dediği Osmanlı tebaasından gayr-ı müslimler tarafından yapılmıştır. Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde Afyon’da 6000’den fazla Ermeni bulunduğu hatırlanırsa “ellik gavuru” denen inşaat ustalarının Ermeni olması ihtimal dahilindedir. Ulu caminin ellik gavurları tarafından yapıldığı yerde bundan önce de camii olduğu söylenmektedir. Kanaatimize göre bu görüşün doğruluk payı kuvvetlidir. Çünkü şu an Ulu Camiinin yanında tekkesi bulunan Hacı İbrahim ve onun soyu tekkenin bulunduğu yerde inşa ettikleri zaviye ile yıllarca gelip geçene karşılıksız hizmet vermişlerdir.1530 ve 1572 tarihli Tapu Tahrir defterlerindeki kayıtlarla Hacı İbrahim ve soyunun padişahın beraatıyla zaviye’de hizmet ettikleri sabittir. Zaviyeye gelenlerin ibadetlerini rahatlıkla yapabilmeleri amacıyla yakınına bir camii veya mescidin yapılmış olması mümkündür. Bununla birlikte 1898 nüfus sayımında Eğret köyü 1021 nüfusa sahip olduğuna göre en az iki camiinin varlığı kuvvet kazanmaktadır. 1977 yılında çatısı yıkılarak mevcut kubbe yapılmıştır.
YEŞİL CAMİİ VE YENİ CAMİİ: Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte bütün yurt sathında başlatılan muasırlaşma gayretleriyle Türkiye her geçen gün daha da ileri gitmiştir. Uzun yıllar savaşlar içinde yıpranan, yoksullaşan ve insan gücünün büyük kısmını kaybeden Türkiye halkının azim ve gayretiyle müreffeh bir geleceğe ulaşmayı başarmıştır. Bu gelişim süreci içerisinde Anıtkaya nüfusu da artmış buna bağlı olarak köy genişlemiş 1959’da ise belde olmuştur. 3000’lere ulaşan nüfusunun bir kısmı işsizlik nedeniyle İzmir başta olmak üzere başka şehirlere göç etmiştir. Nüfus artışı ve kasabanın genişlemiş olması dolayısıyla, uç mahallelerden merkezdeki iki camiye ulaşım özellikle ihtiyarlar açısından zorlaştığından yeni camilere ihtiyaç duyulmuştur.1960’lara gelindiğinde bu ihtiyaç kendini iyice hissettirdiğinden cami yapma girişimleri başlatılmıştır. Önce Yeşil Camii, 1962’li yıllarda da Yeni Camii inşa edilerek faaliyete geçirilmiştir.

FATİH CAMİİ:Kasabanın en son inşa edilen beşinci camisidir. 1996’lı yıllarda faaliyete geçmiş, 1998’de kadrolu imam tayin edilmiştir. Kasabanın diğer dört camisine en uzak mahalle, söğütçük mahallesi olarak bilinen doğu tarafıdır. Söğütçük Mahallesinde bulunan Fatih camii, aslında kasabada cami ihtiyacı olduğundan değil, her mahallenin bir camiye sahip olması arzusundan dolayı inşa edilmiştir. Böylelikle her mahallenin kolaylıkla ulaşabileceği birer camisi olmuştur.





ANITKAYA ŞEHİTLİĞİ



Şehitliğin Yapıldığı Tarih: 1924 Bakımından sorumlu makam: Garnizon Komutanlığı Şehit sayısı: 12


Kurtuluş şavaşımızı eşsiz bir zaferle düğümleyen Kocatepe’den gürleyerek ve coşarak bir sel gibi bu topraklardan Akdenize akıp giden büyük Taarruzda yoğun düşman kuvvetlerinin içine bir baskınla dalan ve boğaz boğaza amansız savaşlarla büyük zaferin yaratıcıları ve bu uğurda vatanları, onurları ve yurttaşları için canlarını feda eden sayısız kahramanların şehitliğidir. 28 Ağustos 1972, B. Alpkan

Bu taş 28 Ağustos 1922 muharabesinde Yunan Ordusunun hatt-ı ric’atini keserek arkalarından taaruz eden Türk Süvari kolordusunun bu civarda verdiği şehitler namına dikilmiştir. Kendilerine Canab-ı Hakk'ın rahmeti niyaz olunur.

İkinci süvari Fırkasından şehit zabitler: 13. Alay Kumandanı Binbaşı Şumnulu Galib Bey 13. Alaydan Yüzbaşı Rizeli Hasan Hüsnü Efendi 20. Alaydan mülazım-ı evvel Batumlu Ahmet Nidai Efendi 13. Alaydan mülazım Manisalı İshak Efendi 13. Alaydan mülazım Mersili Âtıf Efendi 20. Alaydan zabıt vekili Silifkeli Hüseyin Efendi 2. Alaydan Çavuş Antalya’nın Kızılkaya Nahiyesinden Mehmet Köse Ömer 2. AlaydanYabanabad’ın Bademli köyünden Mustafa Emin 2. Tümen Muhafız Aksaray Fetili(Fitli) köyünden Mehmet Durmuş 13. Alaydan Ilgın’ın Döger köyünden Halil Ömer Konyanın Resul köyünden Mehmet Sait Karacasu’nun Hacı Fakı Mahallesinden Galib Mustafa Ketebehü Kamil



ANITKAYA ŞEHİTLERİ (15) Adı Rütbesi Doğum Tarihi Şahadet Tarihi Şahadet Yeri Savaştığı Cephe Ali oğlu Ahmet Piyade Er 1290(1874) 11.11.1915 Maşka Hastanesi Çanakkale Cephesi Arsumanoğullarından Süleyman oğlu Arif Er 1309(1909) 19.07.1921 Seyitgazi İstiklal Savaşı, Garp Cephesi Mehmetoğullarından Mehmed oğlu Halil Er 1315(1915) 25.07.1921 Çalış Harbi İstiklal Savaşı, Garp Cephesi [15] Milli Savunma Bakanlığı Yayınları, Şehitlerimiz Höyüğün sol eteğinde Kurtuluş Savaşı'nda 28 Ağustos günü 13. ve 20 alaylardan şehit olanlar medfundur. Bu kitabede yer alan isimler dışında, Milli Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan Şehitlerimiz isimli eserde, aşağıdaki kahraman şehitlerin isimleri de yer almaktadır. Eğret Anıtı'nda bulduk imzalarını Andık savaşın diliyle son çağlarını Lâkin alışıktılar silah seslerine Üç-dört el ateş, bozmadı rüyalarını Gazileri, çevremizde halâ o çağın Taşmış o günün şehitlerinden kucağın… Dağ, taş, tepe vadi… Dolaşıp gördüm ki, Ey Afyon, bir Anıtkabir her bucağın



ANITKAYA (EĞRET) KERVANSARAYI


Afyon ili, Merkez ilçeye bağlı, Anıtkaya kasabası içerisinde yer almaktadır. Eğimli bir alanda, dikdörtgen planlı ve kesme taş tekniği ile yapılmıştır. Taç kapısı çıkıntılı ve sütunlu yapılmış olup, hafif sivri kemerlidir. Kervansarayın üzeri düz dam tekniği ile kapatılmıştır.


Dikdörtgen planlı kervansaray yaklaşık, 10x12 m. ölçülerinde ve 120 metrekarelik bir alan üzerine inşa edilmiştir. Dikdörtgen kesitli kalın moloz taş üzerine, kesme taş tekniği ile yapılan duvarlar, dam üzerinden biraz daha yüksekte yer almaktadır. Kervansarayın arka duvarının, orta bölümü diğer duvarlara oranla biraz daha yüksekçe yapılmıştır. Her iki yan duvarlarda ise yağmur sularının dışarı atılması için yapılmış taş oluklar bulunmaktadır. Yan duvarların birisinde ise mazgal penceresi bulunmaktadır. Kesme taş kaplamalar arasında devşirme malzeme olarak antik mimari parçalar göze çarpmaktadır. Öne ve yukarıya doğru çıkıntılı olarak yapılan taç kapısı dikdörtgen biçimindedir. Arazinin eğimi de göz önünde bulundurularak zeminden yüksekçe yapılan taç kapısının her iki yanında, göze hoş gelecek şekilde üç ayrı yükseklikte üç sütun yer almaktadır. Yine benzer şekilde sivri kemerli olarak yapılan giriş kapısı üzerinde iki küçük sütunca ve sütunca başlıklı, basık kemerli pencere şeklinde yazıt yeri bulunmaktadır. Girişte başlıklı olarak yerleştirilen sütunların üzerine kesme taştan, sivri kemerli taç kapısı oluşturulmuştur. Sütunların arası ve duvara gelen bölümleri kesme taş ile doldurulmuştur. Sivri kemerli portal kapısından girildiğinde, kare biçimli, kesme taş kaplamalı, dört çift fil ayağı üzerine oturtulmuş, dört bir yana açılan sivri kemerle üç bölümlü iç mekana geçilmektedir. Bölümler tonozlarla örtülmüştür.


Kendine özgü yapı biçimi, tarih içerisindeki yol güzergahları göz önünde bulundurulduğunda, Germiyan Beyi Süleyman Bey’in Afyonla olan ilişkisi nedeniyle Kütahya-Afyon arasındaki bu kervansarayı yaptırmış olabileceği tahmin edilmektedir.

Beylikler dönemi, Germiyanoğlu Beyliği’ne ait olabileceği tahmin edilen Kervansaray’ın 14. yüzyılda yapıldığı ve 600 yıllık bir geçmişinin olduğu söylenebilir.


YÖRESEL YEMEKLERİMİZ
Yöremiz insanı “can boğazdan gelir” düsturuyla kendine bakmasını bilmiştir. Eskiden köy ağaları hizmetlerinde çalıştıracakları işçileri seçerken ne kadar yediklerine bakarlar, çok ve hızlı yiyenleri tercih ederlermiş. Yöremizde et, yemeklerin efendisi olarak bilinir. Bundan dolayı “et giren yeredert girmez” denilmiştir. Düğünlerin , bayramların , davetlerin ve mevlitlerin vazgeçilmez yemeği et ve etli yemeklerdir. Bununla birlikte yöremizde hamur işleri , sebze yemekleri , kuru gıdalar ve tatlı çeşitleri de bolca tüketilmektedir. Bu çerçevede yöremize özgü yemek çeşitlerine değinmek istiyoruz.


ET VE ET MAMÜLLERİ: Kurban bayramları etin evlere bol miktarda girdiği zamanlardır. Ayrıca yöre halkından besicilikle uğraşanlar hayvan kestirme zamanlarında evlerine bol miktarda et getirmektedirler. Bütün bunların olmadığı zamanlarda bile çeşitli şekillerde et ihtiyacı karşılanmaktadır. Yöre halkının evlerde beslediği kaz ve et tavuğu da bu ihtiyacı karşılamada önemli rol oynamaktadır. Şimdi etin kullanım tarzlarına geçebiliriz.
KAVURMA: Yöremize buzdolabı gelmeden önce çok yaygın olan kavurma işlemi halen rastlanan bir tarzdır. Aileler ellerine geçen bol miktardaki eti kıyma veya kuşbaşı şeklinde tepsilere koyarak mahalle fırınlarında kavururlar. Tuzlanmış etin kavrulmasıyla bozulması önlenerek uzun süre kullanımı sağlanmış olur. SUCUK : Afyonkarahisar’da yaygın olan sucuk yapımına yöremizde de rastlanmaktadır. Sucuğun parçalanmadan mahalle fırınlarının taşlarında veya kağıda sarılmış bir şekilde kızgın fırın külüne gömülerek pişirilmesi tarzı yaygındır. Bu şekilde pişirilen sucuk gayet lezzetli olmaktadır. KAZ ETİ ve KAZ YAĞI : Yöremizde bir çok aile et ihtiyacını karşılamak için az veya çok kaz beslenmektedir. Bunun yanında aynı amaçla et tavuğu besleyenler de bulunmaktadır. Kaz yetiştiriciliğinin yaygın olduğu köyümüz yabancılar tarafından kazlı köy olarak bilinmektedir. Kasabanın batısında bulunan kaz çayırı mevkii kaz sürülerinin oyalandığı yerlerdendir.

Özellikle kaz yetiştirilmesinin bazı sebepleri vardır. Beslenmiş bir kazın etinden ve suyundan faydalanılmaktadır. Kaz etinin lezzetli olması,bununla birlikte yağından ve suyundan da çeşitli şekillerde faydalanılması onu cazip bir yiyecek haline getirmiştir. Ayrıca bir kazın 5-10 nüfustan müteşekkil bir aileyi rahatlıkla doyurabilecek büyüklükte olması ona olan rağbeti daha da artırmaktadır.
Kaz etinin suyundan şu şekilde faydalanılmaktadır: Mayasız hamurdan yapılan ince ve geniş yufka, yöresel adıyla şepit üzerine dökülen kaz suyuyla tirit adı verilen yöresel yiyecek yapılır. Bu yiyecek genelde kaz eti yenmeden önce tüketilir.
Besili kaz bol miktarda yağ ihtiva etmektedir. Kaz kesildikten sonra yağ tabakaları ayrılır ve ocakta eritilir. Eritilen yağ kahvaltılarda margarin yerine kullanılmaktadır. HAMUR İŞLERİ BÜKME: Bir tür börektir. Su ve tuz katılarak yoğrulan undan elde edilen hamur oklavayla açılır. Ezilerek yağı çıkartılmış haşhaş açılan hamurun üstüne sürüldükten sonra eşit parçalara ayrılır. Kesilen parçalar üst üste konularak tekrar eşit parçalara bölünür. Bu parçalar oklava ve elle genişletilerek içine mercimek, peynir, ıspanak veya kıymadan hazırlanmış içler konulup kapatılır. Hazırlanmış malzeme tepsilere konarak mahalle fırınlarında pişirilir. KATMER: Una su ve tuz katılıp yoğrulmasıyla elde edilen hamurdan büyük bir parça koparılarak oklavayla açılır. Açılan hamur üzerine ezilerek yağı çıkarılmış haşhaş sürüldükten sonra eşit parçalara ayrılan hamurlar üst üste konarak katlanır. Katlanmış parçalar eşit ikişer parçaya bölünür. Her parça tekrar oklavayla açılarak sac üzerinde pişirilir. Pişirilirken yanmaması için katmerin iki tarafına yağ sürülür. Bu şekilde pişen katmer servise hazır hale gelir. BAZLAMA: Mayalı hamurdan yapılan bir yiyecektir. Mayalı hamurdan koparılan parçalar elle açılır. İstenirse açılan bu hamur içine ezilmiş haşhaş ,peynir ıspanak gibi şeyler konup kapatılarak tekrar elle açılır. Bu şekilde hazırlanmış bazlama sac üzerinde iki tarafına yağ sürülerek pişirilir. KARA HELVA: Un yağda kavrularak güzelce kızartılır. Unun yanmamasına dikkat edilir. Un kahverengi bir renk alınca üzerine şeker ve su ilave edilip iyice karıştırılarak biraz daha pişirilir. Pişen helva soğuduktan sonra hazır hale gelir. HÖŞMERİM: İçerisine margarin ve biraz da tuz katılarak kaynatılan süt ocaktan alınır,ılımaya başlayınca yaklaşık sütün yarısı miktarı un ve biraz da soda katılarak iyice karıştırılır. Tekrar ocağa konan malzeme karıştırılarak pişirilir. Bu aşamada katılaşmaya yüz tutan malzeme kulak memesi yumuşaklığına geldiğinde ocaktan indirilir. Soğuyunca yuvarlak şekiller verilerek üzerine kaymak sürülür. Tepsilere konan malzeme fırında pişirilir. Bu şekilde hazırlanmış yiyecek soğuyunca toz şekere banarak yenir. ARABAŞI (ARAP AŞI): Genelde tavuk veya kaz suyunun bulunduğu zamanlarda yapılan yiyecektir. Arap aşı un ve suyla yapılan basit bir yemektir. Suyun içersine un konularak devamlı karıştırılır. Suyun ve unun devamlı karıştırılmasıyla pişirilen karışım muhallebi kıvamına gelince bir tepsiye dökülür ve soğumaya bırakılır. Soğuyarak donmuş bu yiyecek baklava tarzında kesilir,çeşitli baharatlar katılmış sıcak et suyuyla beraber yutulur. İnceliği çiğnenmeden yutulmasıdır.


BİŞİ: Hazırlanmış mayalı hamurdan kopartılan parçalar biraz açılarak kızdırılmış yağda kızartılır. Bişi genelde ölen yakınların kırkı ya da yıldönümlerinde camilerde dağıtılır. HAŞHAŞ KARMASI: Afyonkarahisar şehrinin ismine yansıyan yörenin nev-i şahsına münhasır bir bitkidir haşhaş. Yöre halkı haşhaşı farklı tarzlarda değerlendirmektedir. Hemen bütün hamur hamur işlerinde kullanılabilen haşhaşın basit formüllerle kullanımı da söz konusudur. Haşhaş karması olarak bilinen yiyecek de basit bir karışımla elde edilen lezzetli bir yiyecektir. Haşhaş taşlarında ezilmiş haşhaşın içine bir miktar su ve toz şeker katılıp karışmasıyla elde edilen bir yiyecektir. Toz şeker yerine pekmez ve bal gibi sıvı tatlılarda kullanılabilir. KÖDDÜ DOLMASI (KÖFTE DOLMASI): Köftelik bulgur (ince bulgur),et, soğan yumurta istenilen baharatların iyice yoğrulmasından sonra avuç içinde sıkılarak oluşturulan küçük parçaların kaynatılmış salçalı suda pişirilmesiyle yapılır. Köddü dolmasına genelde döğülerek parçalanmış et katılır. Etin kıyma şeklinde değil de , döğülerek hazırlanması dolmanın daha sıkı ve daha lezzetli olmasını sağlamaktadır. AK DOLMA: Göce (buğdayın kırılmış şekli) ,çok az miktarda ince bulgur (düğü), nane ve tuzun sıcak suyla karılması suretiyle hazırlanır. Hazırlanan bu karışımdan kopartılan bu parçalar elde yuvarlanarak küçük parçalar haline getirilir. Bunlar kaynamış suda pişirilir. İçerisinde az miktarda su kalan bu yemeğin üzerine sarımsaklı yoğurt, bunun üzerine de yağda yakılmış pul biberi döküldükten sonra servise hazır hale gelir.



HAMIRAŞI: Bir makarna çeşidi olan hamıraşı’nın en büyük özelliği evlerde hazırlanmasıdır. Unun yumurta,tuz ve su katılarak yoğrulmasından oluşan hamurun oklavalarla açılıp ,üst üste getirilmiş demetlerin kesilmesi suretiyle hazırlanır. Bu malzeme tepsiler içinde mahalle fırınlarında kurutulur. Pişirmeye hazır hale gelen malzeme makarna gibi suya salınarak pişirilir. Genelde üzerine sarımsaklı yoğurt veya yağda pişirilmiş domates sosu dökülerek yenir. MERCİMEK PİLAVI: Yöremizde yetiştirilen yeşil mercimekten yapılır. Kırılmamış yeşil mercimek suda kaynatılarak pişirildikten sonra üzerine az miktarda bulgur ilave edilir .Bulgurla birlikte iyice pişen yemek soğutularak servise hazır hale getirilir .Bu pilava da istenirse sos olarak yoğurt veya yağda kavrulmuş salça dökülebilir.


EKMEK AŞI: Genelde kurumuş ekmekleri değerlendirmek amacıyla yapılan bir yemektir. Doğranmış ekmeklerin üzerine dökülen sosla yemek hazır hale gelir .Bu yemeğin sosu şu şekilde hazırlanır:Yağda soğan kavrularak üzerine salça ilave edilir .Daha sonra sırasıyla patates , biber, domates ,,varsa kıyma konulur. Bunlar da iyice kavrulduktan sonra üzerine su ilave edilir .Ocaktan alınmadan önce de yumurta kırılarak iyice karıştırılır .Bu şekilde hazırlanmış sos doğranmış kuru ekmeklerin üzerine dökülerek yemek hazırlanmış olur.


NOKUL: Genelde, ekmek yapılırken, ekmek hamurundan yapılır. Mayalı hamurun içine, yağlanmış haşhaş konularak rulo şeklinde sarılır. Rulo şeklinde sarılan hamur, küçük parçalar halinde kesilerek tepsiye dizilir. Fırında pişirilerek hazırlanır

ANITKAYA'DA DÜĞÜNLER Anadolu insanı nezdinde aile kurumu, kutsal bir müessesedir. Bu, en başta dini inançlardan, gelenek ve göreneklerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, aile müessesine giriş insan hayatının önemli dönüm noktalarından biridir. Zira, bıyıkları terlemeye yeni başlamış, hayatın gerçeklerini anlamaya yeni yeni başlayan delikanlının hayallerini çoğunlukla evlilik süslemektedir. Bu amaçla, kendisini evliliğe hazır hisseden genç hayatını paylaşabileceği birini seçer. Bu aşamadan sonra devreye gelenek ve görenekler, örf ve adetler girmektedir
Kız İsteme;
Kızın ve ailesinin ahlakî durumları ve itibarları değerlendirilir. Kız bulma, ailenin önceden tespiti ile evlenecek çocuklarına teklifleri ve bu teklifin kabul edilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Bu aşamadan sonra, kız evine dünür varılacağına dair haber gönderilir. Belirlenen günün akşamı erkeğin ailesi kız tarafına misafir olurlar. Mesele gündeme getirilerek, "Allah'ın emri ve peygamberin kavliyle" kıza talip olunur. Bu isteğe karşı kız ailesi düşünmek için zaman ister. Bu süre zarfında damat adayının uygun olup olmadığı değerlendirilir ve karara bağlanır. Karar aşamasında kıza da görüşü sorulur. Dünür gelen aile uygun görülmüşse ve kızın da rızası varsa genelde olumlu sonuç çıkar. Sonuç, ailelerin ve evlenecek adayların tavırlarına göre olumlu veya olumsuz olabilir. Söz Kesme; Kız isteme faslı olumlu sonuçlanmışsa, kararın açıklandığı akşam gelin kızın elinden söz kahvesi içilir. Sözün kesildiğine alamet olarak erkek tarafına "söz mendili" verilir. Ertesi gün akşam, erkek evi kadınları, börek, çerez, lokum, çay, şeker ve bir takım giyeceklerden oluşan hediyelerle kız evine misafir olur. Kız evi, misafirleri için hazırladıkları yöresel yiyecek bükme veya çöreği, ayran ve hoşafla birlikte ikram ederler. İkramdan sonra bu güzel hadiseyi kutlamak için oyunlar oynanarak eğlenilir. Nişan; İki aile arasında söz kesilmesinden sonra iki gencin birbirleriyle evlenmeyi düşündüklerini haber veren nişan merasimi gerçekleştirilir. Bu merasim, kız ve erkek tarafından bir çok insan katıldığından daha kapsamlıdır. Aileler arasında belirlenen nişan gününden önce hep birlikte alış verişe gidilir. Erkek tarafı, gelin kızı tepeden tırnağa giydirir, nişan yüzüğü ve saatiyle beraber takılarını alır. Kız tarafı da damat adayını giydirir, nişan yüzüğünü ve saatini alır. Nişan merasimi başlamadan önce, erkek tarafı gelin kız için aldıklarını tepsiler içinde gezdirerek kız tarafına götürür. Kız tarafı da damat adayı için aldıklarını aynı şekilde gezdirerek götürür. Merasimin icra edileceği günün akşamı kız evinde, her iki taraf davetlilerine ikramda bulunulur. İkramdan sonra, davetliler içinde bulunan imam efendi Kur'an okur, akabinde topluluğun da katılımıyla dua edilerek merasimin hayırlı olması temennisinde bulunulur. Düğün; Düğün öncesinde yapılan genel temizlikle aileler düğünün temiz ve güzel bir ortamda gerçekleşmesini sağlarlar. Ayrıca evde düğün olduğuna alamet olarak, bina rengarenk ışıklandırılır ve ayyıldızlı bayrak asılır. Düğünde gelin ve damadın şıklığına ayrı bir önem verilir. Kına, kokusu ve görünümüyle, gelinin güzelliğine güzellik katan vazgeçilmez unsurdur. Saçı, elleri ve ayakları kınasız gelin düşünülemez. Yeni evli çiftlerin en büyük alametleri ellerinin kınasıdır. Onun için "kına yakma" düğünlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Kına, düğünden bir hafta önce, pazar akşamı saçlara, gelin indirme gününden bir gün önce, cumartesi akşamı el ve ayaklara yakılır. Gelinin başına kına vurulduktan bir gün sonra hamama gidilir. Hamama gitme geleneği de düğünlerin en neşeli taraflarındandır. Hamama, gelin başına kına vuruldukta